selam canlarım ☀️ bölümden önce bir şeyler söylemek istiyorum. attığım bölümlerin arasında o kadar büyük bir okunma farkı oluyor ki açıkçası bölüm atmak istemiyorum o yüzden güncelleme gelmiyor. kimseye oy atın ya da okuyun demiyorum zaten okuyan okur, oy atan atar sadece bu durum beni biraz üzdüğü için güncelleme yapmak istemiyorum açıkçası çünkü öyle olunca sanki baştan beri okuyanlar artık sevmiyormuş da okumayı bırakıyormuş gibi hissediyorum ve muhtemelen bunu çok severek yazdığım için bu kadar üzülüyorum😪
her neyse, okunmalar biraz artana kadar bölüm atmayı düşünmüyorum haber vermek istedim. şimdiden iyi okumalar 🫶🏻
-
kafasını yasladığı cama küçük küçük damlalar çarpmaya başladığında çoktan havanın bozulduğunu anlamıştı. gökyüzü onu yalnız bırakmamış, onunla ağlıyordu. aslında abisiyle olan çatışmasına rağmen şey yolunda gidiyordu hüzünlü olmasını veya ağlamasını gerektirecek bir şey yoktu ama yine de sanki eve gittiğinde yine bir şeyler ters gidecekmiş gibi hissetmekten kendini alamıyordu.
"ya yeonjun pişman olduysa?" camdan kafasını kaldırıp arkadaşına döndüğünde olumlu bir cevap bekler gibi baktı ona. "çoktan gözünü karartmışken pişman olacağını sanmam. üstelik bu onun pişman olacağı bir şey değil, zaten yapması gereken bir şeydi. sizin yüzünüzden kendimi 60'lı yıllarda yaşıyor gibi hissediyorum tanrım!"
sarışın çocuk gözleri dolu dolu kendisine bakan arkadaşının kafasını omzuna doğru yaslarken içten içe kendi söylediği şeylerin çelişkisine düşmekte alamıyordu kendini. yeonjun'u senelerdir tanırdı ve ona pek güvenmemesi gerektiğini saf aşık arkadaşından çok daha önce öğrenmişti ne yazık ki.
beomgyu omzuna yattığı arkadaşının koluna sarılıp içli içli ağlarken bir yandan onu neyin bu ruh haline sürüklediğini düşünüp duruyordu. böyle olumsuz düşünmesi için hiçbir sebebi yoktu. üstelik evden çıkarken anne ve babasının onu desteklemesi güzel hissettirmiş beomgyu'ya. ne zaman ki otobüse bindiler, ne zaman ki o ilk damla düştü cama o zaman içini karanlık kapladı ve hüzün gözlerini doldurdu saniyeler içinde.
bir ay kadar önce, yeonjun'la arasının kötü olduğu zamanlarda hissettiği gibi sıkışık hissediyordu. yeonjun'un dengesizlikleri onu deli gibi korkutup sağlıklı düşünmesini engelliyordu. kendisini sevdiğine emin olmasına rağmen hatta abisinin ve ailesinin önünde korkusuzca aşkını itirafı etmesine rağmen beomgyu eve döndüğünde onu korkusuz yeonjun yerine, 'ilişki yaşamaktan kaçan' yeonjun'un karşılamasından deli gibi korkuyordu.
neden birden bire böyle düşüncelere kapıldığını da anlamıyordu ama muhtemelen yeonjun'un dengesizlikleri ona da bulaşmıştı.
"hadi sen biraz uyu ben gelince seni uyandırırım." arkadaşının söylediği üzerine gözlerini kapattıktan sonra yorgunluktan kendini uykunun kollarına kısa sürede bırakmıştı.
-
sabahın ilk ışıkları gökyüzünü aydınlatırken beomgyu neden biraz daha beklemek yerine ilk otobüsle geldiğini sorgularken yorgunluk ve uykusuzluktan ayakta zar zor durup anahtarı kilide takmaya çalışıyordu. bir gözü kapanırken bir türlü tutturamadığı delik yüzünden kapıyı da açamıyordu.
evdeki beden ise dış kapıdan gelen sesle ayaklanıp kapıya kadar gelip delikten baktığında gördüğün yüz hızla kapıyı açmasına sebep oldu.
"beomgyu?" ikisi de birbirine bakarken dikkat ettikleri ilk şey ikisinde de uykusuzluktan oluşmuş mor göz altlarıydı. beomgyu eve adım atacağı sırada içerden gelen ağır kokuyla öksürüp suratını buruşturdu. "evin içinde sigara mı içtin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
only love can hurt like this
Fanfictionöpücüklerin tenimi yakıyor ve bu en tatlı acı, sadece aşk böyle acıtabilir.