one shot.

66 7 3
                                    

"Hey! Çocuklar! Zıplamayın dallara zarar vereceksiniz!" boğazım yırtılırcasına bağırmama rağmen hiçbiri beni duymadı, daha doğru bir tabirle; umursamadılar. Kabus gibi bir gün geçiriyordum. Bir hafta içerisinde seçtiğim meslekten kaç kere pişman olmuştum? On veya yirmi kez mi? Ormanlarda dolaşıp birkaç ork avlayacak bir elf olmak yaptığım tercihe göre çok daha mantıklı ve rahattı. Hatta öyle ki yaklaşık elli yıldır ormanlarımızda orklara bile denk gelmemiştik. Şu an tüm korkunç görünümlerine rağmen orklar gözüme bu küçük elflerden daha sevimli gelmeye başlamıştı. Günlük hayattaki seyahatlerimizde bize yardımcı olacak ağaçları kolaylıkla bulurken, okul gezisi için zoraki bir ağaç bulmak beni afallatmıştı. Tüm bu manzaradan sonra neden ağaçların bu gezileri kabul etmediklerini çok daha iyi anlamıştım. Hiçbir ağaç dallarında küçük bir canavar sürüsü taşımak istemiyordu. Ellerimi yeşil yaprakları üstünü gümüş tüyler kaplamış, Gümüş Ihlamur'un koca gövdesine yerleştirdim. Tüm bu işkence için ondan af dilerken, yapraklarındaki gümüş ışıltının güzelliğine kapılmış, yaşadığım o uzun bakışmayı ve içimdeki her yeri bataklıkları dolu olan ormanı, temizleyip yeşillendiren o yabancıyı düşünüyordum. Ta ki kulağıma gelen çıtırtıya ve ağacın bizi çimlere fırlatmasına kadar.

Vücudumu çimlerden kaldırmaya çalıştığım sırada tüm çocukların benim gibi yerde olduklarını gördüm. Ağrıyan belimin acısıyla doğrulurken, boğazımı tekrar yırtmaya başladım. "Çocuklar! Çocuklar iyi misiniz? İncindiniz mi?"

Tek tek yerden kalkmalarına yardımcı olduğumda bu düşüşten zarar görenin sadece ben olduğumu fark ettim. Hepsi birden ormanın köşelerine doğru koşmaya başlamıştı. Olduğum yerde dona kaldığımda, yanımdaki Ruthany'i fark ettim. Sabahın ilk ışıklarından beri yanımdaydı ama bir faydası yoktu. Öylece durup izlemekten ve abuk subuk kelimelerle donatılmış kitabını okumaktan başka bir işe yaramıyordu. Ayağımı yere vurarak yeşil, ışıltılı bir kubbenin bizi hapsetmesine izin verdim. Çocuklarla uğraşmak zaten zor bir işken, sabahın erken saatlerinden beri yanımda olup hiçbir şey yapmadan bizi izleyen Ruthany'i görmek tüm sabrımı yok etmişti.

"Hemen durmanızı emrediyorum!" Kafamı kaldırdığımda öğrencilerin korkulu gözlerle beni seyrettiklerini gördüm. "Gümüş Ihlamur ve bana yaptığınız saygısızlıkları affedebilirim ama saygısızlığınız karşısında aynı affediciliği kadim orman ruhlarından göremezsiniz."

Küçük elflerin çığlıkları tüm ormana yayılırken, işaret parmağımı dudaklarıma götürdüm. "Susun!" İlk defa sözlerime tam anlamıyla uymuşlar ve ortama derin bir sessizlik hakim olmuştu. Etrafımızı saran yeşil kubbenin tozları, kadim orman ruhlarının ve rüzgarın birbirine karışmış esintisiyle etrafa dağıldı.

Hareket ederek öğrencilerin birbirlerine yanaştığı ufak kümeyi delip geçtim ve ortalarında durdum. Uzun ve yeşil renkli çimlerin arasında gümüş ıhlamur'un, parlaklığını kaybetmiş yapraklarla kaplı dalı duruyordu. "Gümüş Ihlamur'un zarar görmesinden ve bizi fırlatmasından sorumlu olanı ben mi bulayım, yoksa kim olduğunu itiraf mı etmek istersiniz?"

Biraz korkutulmayı hak ediyorlardı.

Belime dokunan el ile arkamı döndüm. Karşımda kafasını eğmiş bir şekilde Edea duruyordu. Kız kardeşim. Tek kaşımı kaldırmış şekilde ona bakıyordum. "Evet Edea, tüm bunların sorumlusu sen misin?" Edea kafasını kaldırdığında gördüğüm üzüntülü yüz ona daha da sinirlenmemi sağlamıştı. Sesimi yükselttim. "Cevap bekliyorum."

"Evet, benim ama-"

"Cezalısın! Tüm ay boyunca eve gitmeyecek, okulda konaklayacak ve yapılacak tüm işlere yardımcı olacaksın!"

gökten gelen. || saintvals2024. ||  fantastik&romantik.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin