ORTAK YARA

53 5 27
                                    

Bileklerime kelepçe takılınca anladım, hayatın kendini savunmaya çalışan haklı insanları demir parmaklıklara mahkum edeceğine...

Annemin yüzüne son kere baktım.
Bana en öfkeli, en kindar bakışlarını atıyordu. Bıraksalar beni öldürecek gibiydi. Annemin benden neden bu kadar nefret ediyordu?

Çünkü kocasını öldürdüm. Nasıl mı?
Babamı oldum olası hiç sevmemişimdir. O da beni sevmiyordu. Defalarca kez sözlü ve bedensel taciz uyguladı. Annemi söylediğim halde annem beni hiç umursamamıştı. Sadece tek yaptığı bu olsa keşke. Son yaptığı onun hayatına mâl olmuştu. O benim hayatımı karartmış, benden bekaretimi almıştı.

Tabi annem de kocasının ölümünü sindirememiş olsa gerek. Mahkeme salonundan çıkarken iki jandarma koluma girdi.
Gidiyordum.
Haklı olduğum halde, ceza çekmeye.
Gidiyordum gençliğimin en güzel yıllarında demir parmaklıklara mahkum olmaya...

"Allah belanı versin Hilal! ", diye bir çığlık işittim. Çığlığın atan kişi annemdi.
" Geber, ellerin kırılsın, şeytan", diye bağırmaya devam etti. Umursamadım.

Ben bana zarar veren adamı zaten öldürmüştüm. Bı saatten sonra annemin lafları umrumda bile değildi.

Adliye'nin koridorlarında yürüyordum. Herkes bana kınayıcı bakışlarla bakıyordu. Ben ise tüm gururum ile yürüyordum.
Adliye'nin önünde duran ıslah evi aracına bindim.

Üzülüyor muydum?
Evet. Üzüldüğüm tek şey gençliğimdi.
Daha 16 yaşındaydım. Ve yıllar boyunca bir hücrede yaşayacaktım.

Aracı çalıştırdılar. Sırtımı araca yasladım ve bileklerimdeki kelepçeye baktım. Derin derin nefes alıp veriyordum.

"İyi misin ", diye sordu kadın jandarma.
Evet dercesine kafamı salladım.
" Sadece ben mi suçluyum?
Onunda suçu vardı. Onun yaptığı hatanın bedelini neden ben çekiyorum? ", dedim öfkeyle.
" Küçük hanım anlıyorum. Lütfen sakin olun. ", dedi sadece.
" Siz üzülürsün , acırsınız ama ben bunu yaşarım. Siz beni anlayamazsınız. ", dedim ama bu sefer daha sakindim.
Kadın jandarma sadece üzüntü ile yüzüme baktı.
" Yapabileceğimiz bir şey kalmadı. Keşke bizden yardım isteseydin", dedi.
"İstedim. Ben size yardım çığlıkları attım. Siz beni kurtarmadınız. ", dedim.

Kadın jandarma hiçbir şey demedi.
Yol boyunca bileklerimde olan kelepçeye baktım.

🧚🏻‍♀️

Ceza evine daha doğrusu Islah evine varmıştık.
Hayatımda bu kadar korkunç bir yer görmemiştim. Dışı simsiyahtı.
Sanki burda korku filmi çekilmiş gibiydi. Islah evine girmeden önce son kere baktım gökyüzüne, güneşe, ağaçlara.
Bu saatten sonra yıllar boyunca burda olacaktım.

Islah evinin içine girdim.
Rutubet kokuyordu. Kapkaranlık ve her yer örümcek ağı doluydu. Burayı gördükten sonra midem bulanmaya başladı. Islah evi müdürünün odasınının önüne geldik. Benim bildiğim her yer de bir tane müdür olur. Fakat burda iki tane vardı.
"Aman Hilal yıl olmuş 2030. Allah aşkına kaç şey değişti bugüne kadar", dedim içimden.
Kapıda müdürlerin adı yazıyordu.
" Nazan Ünal- Mehmet Ünal"
İçeri girdim.
Kadın ve erkek müdür ayağa kalktı.
Sahte bir tebessüm ederek jandarmaları yolcu etti.
Kadın müdür ve erkek müdür dışında biri daha vardı oda da.
Oda gayet genişti. Müdürlerin masaları karşılıklıydı. Müdürlerin masalarının önünde üçer sandalye vardı.

Erkek müdürün yani Mehmet'in önünde bir çocuk oturuyordu. Benim yaşlırımda yani 16 yaşında. Sarıdan daha koyu saçları ve mavi gözleri vardı. Çenesinde ise bir ben vardı. Sinirlenmişti sanırım. Mavi gözleri ve beyaz teni kıpkkrmızı olmuştu. Kafasını kaldırdı ve gülümsedi. Kadın müdür gözleri ile sandalyelerden birine oturmamı işaret etti.
Çocuğun karşısında ki sandalyeye oturdum. Nazan müdür gelip kelepçeyi çıkardı. Bileklerimi ovuşturdum.

ISLAH EVİ:ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇILARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin