Evlat acısının ne olduğunu iyi bilirim.
Kardeşim ölünce annemin çektiği acıyı gözlerimle görmüştüm.Ona ördüğü çoraplara, yelekleri koklayarak ağlardı.
Kız kardeşim öldüğünde 1 yaşındaydım. Cenazesini hatırlamıyordum.
Dinmeyen bir acıydı evlat acısı.
Bir insan öldükten sonra acısı unutulur. Ama evlat öyle değilmiş.
Hergün ağladığını bilirim. Gözleri her zaman kıpkırmızı olurdu.Bazen kaçardı annem. Kendisini böyle görmemi istemezdi.
Yatak odasına gider, kapısını kitleyip ağlardı.
"Benim yavrum gitti. Benim ciğerim yanıyor. Benim yavrum öldü. Benim kızım öldü"
Bu ses kulaklarımda çınlıyordu.
Dünyanın en kötü acısı olduğuna yemin edebilirim.
Peri kızının söylediği cümleden sonra , zihnim deki bütün hücreler ölmüştü.
Mantıklı düşünemiyordum. Söylemem gerek şeyleri doğru seçmem gerekiyordu.
Koğuşta dışarıya açılan bir kapı vardı.
Mahkumların ordan dışarı çıkması yasaktı.Ama ben şuan sonunda ölüm olduğunu bilsem bile avluya çıkacaktım.
Peri kızının da, benim de hava almamız gerekiyordu.
Ve bu konuşmadan kimsenin haberi olmamalıydı.Derin bir nefes aldım. Ve yutkundum.
Peri kızı kendinde değildi. Peri kızının kolundan tutup, kaldırdım.
Belinden tuttum. Dışarıya açılan kapıyı yavaş ve sessiz bir şekilde açtım.
Avlunun ücra bir köşesine ilerledik.
Peri kızını, sırtı duvara gelecek şekilde oturttum.
Peri kızının oturduğu yerde, kameralar onu göremezdi.
Eğer müdürlerden biri dışarı çıktığımızı öğrenirse, sadece beni görürlerdi. Peri kızını fark edemezlerdi. Çünkü kameralar peri kızını görmüyordu.
Peri kızının karşısına oturdum.
Elini tuttum. Hiç bir tepki vermedi.
"Sakin ol peri kızı. Şimdi bana herşeyi anlat. ", dedim.
Peri kızı az da olsa sakinleşmişti. Bir süre sustu.
Derin bir nefes alıp, verdi.
Dudaklarını dili ile ıslattı." Ben anneyim Göktüğ. ", dedi içli bir sesle. Peri kızının sesindeki acı, kalbimi sızlatmıştı.
" Ben hamile kaldım. Babamdan. ""Babamdan"sözü beni derinden yaralamıştı.
Bir insanın babasından hamile kalması kadar korkunç bir şey var mıydı?