5

5 0 0
                                    

Karanlığın gölgesi...

Bundan yaklaşık beş yüz yıl önce alfa kurt ve safkan vampirin birbirine tutulması ile iki krallık birbirine girdi kabul etmediler böyle bir aşkı, fakat kimseyi dinlemediler ve bedelini ağır bir şekilde ödediler zor da olsa vampirler , kurdu aralarına kabul ettiler ve çok sevdiler aradan bir yıl geçti ve bu aşk meyvesini verdi şafak kızılı saçları kan kırmızı gözleri bembeyaz teni ile görenleri kendine hayran bırakıyor du ,ancak iki farklı ırk bir bedende buluşunca inanılmaz karanlık bir güç keşfedildi karanlığın gölgesi .Minik bebek bu muhteşem güce layıktı fakat bedeni bunu kaldırmadı ve ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.

Bebek ölüm beşiğinde yanlız kalmıştı annesi ve babası ne kadar ağlayıp kendini parçalasa da bebeğe bir yararı yoktu . Günleri sayılı olan bu masum melek bir çare ölümü bekliyordu . Bu haber bütün ülkeye yayılmış hatta çevre ülkelere bile ne kadar tabib varsa toplanmış hatta kurdun anne ve babası bile haberi duyup küslüğü bırakmış yardım ediyorlardı ama hastalığına bir çözüm bulamamış , krallık artık ümidi kesmeye başlamış ve azraile bebeği teslim etmek için gün beklemeye başlamışlar annesi buna dayanmasa da bebeğinin acı çekmesini istemiyormuş.

Yanı başında bekliyor kokusunu içine çekiyormuş böyle teselli ediyormuş kendini, bir gece yine böyle beklerken bebek ağlamaya başlamış ağlaması bütün sarayda yankılanmış en kuytu köşelerde dâhi sesi duvarlara çarpmış ne yapacağını bilmeyen kral ve kraliçe o anın geldiğini anlamışlar birbirine bakıp gözyaşına hakim olamamışlar .

Kraliçe Nora kızının acı çekmesine dayanamıyordu tanrıdan onun acısını alması için yalvardı ve yardım etmesini istedi . Ve duaları kabul olmuştu pencereden kapşonlu kaftan giymiş bir adam göründü demirlerin üstünde oturuyordu yüzü görünmeyen yabancı ağzı tek görünüyordu bebeğe yaklaştı kral Andrea kılıcını onun boğazına dayadı yabancı ellerini havaya kaldırdı ve Kılıca dokundu kılıç bir toz bulutuna döndü bebeğe gelmesin diye yukarı doğru püskürdü ne olduğunu anlamayan kral kim olduğunu sordu.

" Sen kimsin de kılıcı toz ettin kızımızdan ne istiyorsun adın ne , amacın ne yabancı..."

Yabancı güldü bebeğin alnına zarifçe dokundu ağlaması kesilen bebek gülmeye başladı ve ona acısını dindiren parmağı tuttu. Kraliçe Nora kızının acısının dinmesine hem şaşırdı hemde sevincinden ağlamaya başladı kral ise şaşkındı ama oda ağlıyordu .

" Benim kim olduğumu merak ediyorsunuz ama varlığım sizi mutlu etmeyecek kızınızın ilacı bende ancak nedeni kaderin ipi bizi birbirimize bağlamış olması . Ben, düşman ülkenin veliaht prensi , sonsuz yaşamın bekçisi ve büyü kulesinin efendisi Felix Alexander'ım "

Duydukları karşısında şoka girmiş kral ve kraliçe ne yapacaklarını bilemediler .

" tehlike geçmiş değil kızınız bana bağlandı karanlığın gölgesi ondan uzak duramaz onun bir parçası ancak gücünü azaltabiliriz onu başka bir zamana yollarsak yani geleceğe etkisi azalır ve tamamen hakim olur ancak zaman gerekli tehlike geçince geri getireceğim söz veriyorum "

Kral kızının zarar görmesini önlemek istiyordu hak verdi ama kızından ayrı kalabilcekmiydi ya annesi dayanamaz dı ki düşmanına guvenebilirmiydi kader ağı ne örüyordu bilinmezdi ? Risk alması gerekiyordu .

" Kızım güvende olacaksa olur , Andrea sen ne düşünüyorsun"

Kral şaşırsa da tek çözüm buydu, kabul ettiler Felix küçük kızı kucağına aldı ve onun kızıl saçlarında elini gezdirdi ve yine parmağını tuttan kıza hayran hayran baktı kral boğazını temizledi kızının bir erkek tarafından beğenilmesi hoşuna gitmemişti ama kaderinin o adamın ellerinde olması bir şey yapmasını engelliyordu .

Felix uyarıyı dikkate almış ve elini çekmiş geçit için büyü çemberi açmıştı annesinin kucağına verdi son kez öpücük kondurdu yanağına alnına gözlerine ve burnuna titriyordu dudakları zavallı kadının kokusunu içine derince çekti sonra babasına verdi babası da aynı şekilde yapmış ve bir iz bırakmıştı bileklerine geldiği yeri unutmasın diye, annesi boynunundan ailesinin ona tek hediyesi olan üzeri yaldızlı kızıl hilal kolyeyi boynuna takmıştı nazikçe son kez veda ettiler ve geri verdiler birbirine sarılmış ağlıyorlar dı . Felix küçük Estelle'ye baktı onu başkasına verme niyeti yoktu ailesi ona güveniyordu krallığı onu kapı dışarı ettiğini bilmiyorlardı ki eminim mutlu olurlar dı öyle düşünüyordu , geri dönüp hüzünlü tabloyu tekrar izledi ve ilerledi

Beyaz saçları açılan geçide karşı süzülüyor du adım adım ilerledi ve geçitin içinde kayboldu ağlama sesleri artık yoktu o ve gelecekteki karısının gülüşü vardı sessizlik iyi gelmişti yirmi birinci yüzyıla doğru ilerledi ve artık yolun sonuna varmıştı , farklı bir zamandaydı kendi zamanının dışında bambaşka bir diyardaydi sanki ormanda olmasına rağmen gürültüler geliyordu ve anlayamıyordu bir gölün başına geldi orda bir kadın ve adam hüngür hüngür ağlayıp tanrıya yalvarıyordu .

" Allah'ım nolur bize bir evlat ver ne olursa olsun ona bakacağız ve büyüteceğiz nolur yardım et "
Aklına bir fikir gelmişti ama emin değildi onlara verip uzaktan izleyebilirdi bu küçük meleği aklına yatmıştı. Büyü kullanarak suyun üstünde yürümeye başladı elinde Estelle ile . Ağlayan kadın ve adam bir anda sustu ve şaşkın bir ifadeyle Felixse baktılar.

" Sen bir melekmisin dualarımız kabul mu oldu ? "
Korku ve merak ile cevabı beklediler görünüşü meleğe benzetmelerini anlamıştı Felix onun diyarında da bu şekilde çağrılsa da şeytan bile yaklaşmazdı bu kötü kalpli büyücüye .
" Evet size bu bebeği veriyorum ona iyi bakın geri geleceğim ve onu zamanı gelince alacağım"
Tereddütte duşselerde ellerinden bir şey gelmiyordu kabul ettiler ve bebek artık Estelle değil Ulya olmuştu..

Melez'in  Kanı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin