date.

290 40 69
                                    

"Ve Jennie ile metronun yürüyen merdivenlerinde üst üste düşmüştünüz!"

Anlattığım anımız gözlerimin önünde tekrardan canlanırken gülmekten alıkoyamıyordum kendimi, hala sevgilimin ve Jennie'nin çığlığı kulaklarımın dibinde çalkalanıyordu.

Nitekim kendimi o kadar kaptırmıştım ki gülmeye, beni gülümseyerek izleyen Lalisa'nın bakışlarını fark ettiğimde yanağımdaki kızarıkların kendini belli ettiğine kalıbımı bile basabilirdim. Bakışları ilk önce gözlerimde dolansa da, sonrasında dudaklarıma kayınca keyifle sırıtarak önündeki kahvesini içmeye devam etti.

Evet, Lalisa Manoban beni delirtmek için and içmişti.

Yıllar sonra ilk kez date'e çıktığımız için ilk başta çok heyecanlı ve bir o kadar gergin olsam da beraber geçen saatler eskiyi aratmamış, Lalisa tekrardan güvenli limanım olmuştu. Seul sokaklarında el ele özgürce dolaşarak onunla yeni anılar biriktirdiğim için de ayrıca mutluydum, Seul'ün güzide restorantlarından birinde kahvaltı yaptıktan sonra kendimizi yollara vurmuş, yol bizi nereye götürürse orayı dilediğince gezmiş ardından da hava kararmaya yakın bulunduğumuz kafede kahve içerken bulmuştuk kendimizi.

Lalisa'nın arzu dolu bakışları arasında çokça heyecanlanıp çokça utandığım için gözlerim yanımızda bulunan cama çarpan kar taneleri ile ilişti. Şubat ayı oldukça keskin gelmesine rağmen Lalisa her şeyi öylesine güzel ayarlamıştı ki hava durumu neredeyse umurumuzda bile değildi, üşümemiştim bile.

Yanımdaki kadının bakışları bedenimi alevlendirdiği içindi belki de.

"Peki bizim yıldönümümüz ne zamandı?"

Ani aldığım soruyla tekrardan bakışlarımı Lalisa'ya çevirdiğimde tekrardan gülümseyerek bana baktığını fark ettim. Ona karşı güçlü olan duygularımın ipleri iyice düğümleniyordu dudağındaki tebessüme kapıldıkça. Bir yerde de ağlamamak için çok zor tutuyordum kendimi, yine bitecek korkusuyla.

"16 Ağustos."

"16 Ağustos."

Beni tekrarlayıp gülümseyerek kafasını salladığında dudaklarını ıslatarak bakışlarını telefonuna çevirdi, ne yaptığını anlayamıyordum ama en sonunda bana telefonunu çevirdiğinde not defterine her bir şeyi kaydettiğini görmemle gerçek anlamda gözlerim yaşarmaya başlamıştı bile. "Buraya herkesin doğum gününü ekle Jennie'nin Sooyoung'un herkesin," telefonu masanın üzerine bırakıp parmakları elime sarıldığında bana doğru uzanarak yanağıma öpücük kondurduktan sonra kulağıma fısıldamayı da ihmal etmedi "ama en çok bizim en güzel anılarımızın tarihlerini ekle."

Ne yapmaya çalıştığı bariz belliydi, eskiyi hatırlamaya çalışırken beni de öğrenmek istiyordu, eskiye devam etmek hiçbir şeyden yabancı kalmak istemiyordu. Böylesine ince düşündüğü için de beni ağlatmak istiyordu sanırsam.

Dolu dolu gözlerime rağmen o geri çekildiğinde gülümseyerek kafamı salladığımda ekranı kapanmış telefonunu avuçlarım arasına almıştım. Kilit ekranına karşılık ben sormadan "110216" demesiyle sağ gözümden bir yaş inmişti bile.

11 Şubat ve uğurlu sayımız.

Şaşkınlığımı gizleyemediğim bakışlarla tekrardan ona baktığımda gözleriyle işaret ederek gülümsedi. Unutmamak, eskiye dönmek için her şeyi yapıyordu neredeyse.

İstediğini yapıp önemli olan günleri not defterine kaydederken o da çantasında bulunan 2 adet dosyayı çıkarmakla meşguldu, odağım ne kadar telefonda olsa da göz ucuyla hareketlerini takip etmeyi ihmal etmemiştim. Ki o da dosyaları çıkardıktan sonra beni beklemeye başlamıştı.

west coastHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin