Keyifli okumalar
"Ama anne..."
"Oyuncaklarınla oynayabilirsin Jungkook, eğlenmek için dışarı çıkman gerekmiyor."
Mutfak sandalyesine yaslanarak öfkeden irileşmiş gözlerimle anneme bakıyordum. "Sence de oyuncaklarla oynayacak yaşı geçmedim mi?"
Annem derin bir nefes alarak yanaklarımı okşadı. "On üç yaşında olman oyuncaklarla oynayacak yaşı geçmiş olduğun anlamına gelebilir fakat benim minik bebeğim olduğun gerçeğini değiştirmez. Bu yüzden yanı başımda kalmanı istiyorum."
Dudaklarım hafifçe kıvrıldı ancak söyledikleri çok mantıksızdı. "Ne yani ablam senin gözünde kocaman mı oldu? O yüzden mi o dışarıya çıkabiliyor?"
"Pekâlâ gerçekçi olacağım. Ablan ve arkadaşları senin onlarla oynamak için yeterince büyük olduğunu düşünmüyorlar."
Annemden bunu duymak beni biraz şaşırtsada yinede tuhaf hissetmemiştim. Çünkü farkındaydım. Ablam ve arkadaşları beni yanlarında istemiyorlardı fakat ben peşlerinde dolanıp durmayı seviyordum. Pes etmek en nefret ettiğim şeylerden biriydi.
"Umrumda değil anneciğim." Dışarı çıkmak için mutfaktan ayrıldım ve kapıya doğru yürüdüm. Tabi bu sırada annem arkamdan sesleniyordu fakat aldırış etmedim.
Yaz güneşi tenime nüfuz ederken gözlerimle etrafı taradım. Sokağın köşesindeki küçük parkta takılan bedenleri gördüğümde hemen o tarafa doğru koşmaya başladım.
Sokaktaki çocukların neredeyse hepsi bisiklet kullanıyordu ve onların arasından can havliyle sıyrılmaya çalışıyordum. Benim bisikletime gelecek olursak zinciri atmıştı ve ev ahalinden kimse bununla ilgilenmek istememişti.
Nihayet parka giriş yaptığımda ablamın dibinde bittim. Saliseler içinde azarlanacağımı bilmeme rağmen yüzümde büyük bir tebessüm vardı.
"Ne işin var burada Jungkook, sana kendi arkadaşlarınla oynamanı söylememiş miydim?"
Ablama bir adım atarak fısıldadım. "O çocukların benimle oynamak istemediğini biliyorsun."
Fısıltıma karşılık o yüksek sesle "Aynı şekilde bizimde seninle oynamak istemediğimizi biliyorsun!" dedi. Kalbim her ne kadar paramparça olsa da etrafımızda toplanan çocuklar yüzünden tebessümümü silmedim.
"Sizinle oyun oynamayacaktım ki zaten sadece salıncakta sallanmak için geldim." dediğimde ablamın yüzü değişti sonra ise ben orada değilmişim gibi arkadaşlarıyla oynamaya devam etti.
Canım çok sıkılmıştı artık. Sürekli dışlanmayla karşı karşıya geliyordum. Her ne kadar görmezden gelmeye çalışsamda bu beni çok üzüyordu.
Salıncağa binmekten vazgeçip tahterevalli denen alete ilerledim. Tek kişiyle bir işe yaramayacağını bilmeme rağmen canım ona binmek istemişti. Bir köşesine oturdum ve etrafta koşuşturup eğlenen çocukları izlemeye başladım. Ne kadar da mutlu görünüyorlardı...
Onlarla aramda sadece iki veya üç yaş vardı ancak beni küçücük bir çocuk olarak görüyorlardı. Ne kadar yazık aptallar!
"Bu şey tek kişiyle işe yaramıyor, bilmiyor musun?"
Uzaklara dalmış gözlerimi sesin sahibine çevirdiğimde ablamın en yakın arkadaşı -sevdiği çocuk- Taehyung'u gördüm. Benden sadece iki yaş büyüktü ama zekası pek öyle değildi.
Neden mi? Çünkü o da ablamı seviyordu. Ama ikisinin uyumsuzluğu çok barizdi. Neyseki aralarındaki uzak ilişkinin sadece ben farkındaydım. Maalesef ablam bunu fark edecek kapasiteye sahip değildi. Ayrıca onların yakınlığını kıskanıyordum. Bunun iki sebebi vardı. Birincisi benim hiç arkadaşım yoktu, ikincisi ise... Ah bundan pek emin değilim ama sanırım Taehyung'dan biraz hoşlanıyordum. Yani en son okuduğum animeye bakılırsa hissettiğim duygular hoşlantıyı simgeliyordu. İki erkek birbirini sevebilir mi sorusunu da çok kez sordum kendime ama cevap alamadım. Sanırım animeye göre sevebilirler...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prisoner ∞ Taekook
Teen FictionBunları yaşamak için henüz küçük değil miydik? 1970'li yıllar ∞Taekook