"Bende gelmek istiyorum!" Sokağın ortasında ablamın peşinden koşuyordum çünkü mahalledeki büyük çocukların oynayacağı maçı bende izlemek istiyordum ama ablam her zamanki gibi beni yine götürmemek için direniyordu.
En sonunda durup bana dönmesiyle ona çarptım. "Kendi ortamını kur, benim arkadaşlarımla vakit geçirmeni istemiyorum. O yüzden şimdi eve dön."
Söyledikleri bir kulağımdan girip ötekinden çıkarken yürümeye devam ettim. Bu sefer o arkamdaydı. "Jungkook!"
Umursamadım.
Bana yetişmek için koşuyordu ama ben ondan önce halısahaya varmıştım.
Üstümde dolaşan gözlere aldırış etmeden kendime bir yer bulup oturdum. Kısa bir süre sonra da ablamı en arka sıralarda gördüm. Onun aksine ben önde oturuyordum. Eminim bu duruma çok sinirlenmişti.
Tanıdık gelen suratlar sahaya çıkmaya başladıklarında gözüm Taehyung hyunga takıldı. Açıkçası ona hyung demek hiç içimden gelmiyordu ve annem yanımızda olmadığı sürece ona hyung demiyordum. Annem bu konuda hassastı, bir yaş büyük olsa bile hyung demeliymişim...
Çok geçmeden düdük çaldı ve maç başladı. Neredeyse her ay eğlence amaçlı çocuklar arasında yapılırdı ve kimisinin ebeveynleride izlemek için gelirdi. Sanırım hayallerimden bir tanesi de bu maç kadrosunda yer almaktı.
Gözlerim tüm oyuncularda tur atarken yine Taehyung da takılı kaldı. Aşırı havalı ve iyi görünüyordu. Özellikle nemli saçları... Saç denen şeye karşı hep zaafım vardı ve Taehyung'un saçları gerçekten hoşuma gidiyordu. Onu havalı gösteren yumuşak saçları...
Ben düşüncelerime dalmış bir vaziyetteyken tribündekilerin ayaklanıp tezahürat yaptıklarını gördüm. Bende boş durmayıp "Taehyung! Taehyung!" diyerek bağırmaya başladım. Aşırı zevkliydi... Tabi göz ucuyla beni pür dikkat izleyen ve gözleriyle tenimi delen ablamı hesaba katmazsak.
...
Nihayet maç sona ermişti ve çocuklar yavaşça sahadan dışarı çıkıyordu. Son olarak ablamın tayfası da çıkmıştı ve Taehyung yanımdan geçerken "Su getirir misin?" dedi. Bunun aslında bir soru değil emir olduğunu anlamıştım ve hemen şişe su bulmak için etrafta dolandım.
Oturduğumuz yere yakın olan gişenin köşesinde su koliler vardı. Buradaki herkesin bu suları kullanabileceğini biliyordum bu yüzden son dört tane kalmış olan şişeleri aldım ve tekrar çocukların yanına döndüm. Beni dışlamalarını istemiyordum bu yüzden ne derlerse yapmaya hazırdım. "Getirdim."
"Jungkook eve dönebilirsin artık." Duymazdan geldim ve bu ablamı daha da çok sinirlendirdi. "Anneme haber vereceğimden emin olabilirsin."
Sözlerine hiçbir karşılık vermedim ve Taehyung'un yanına oturdum. Acaba uzun saçlarına dokunsaydım ne tepki verirdi? Kötü bir şey yapar mıydı? Belki de hoşuna giderdi?
"Jungkook ne yapıyorsun?"
Yeni uykudan uyanmış gibi silktim bedenimi ve ne yaptığımı anlamaya çalıştım. Ah, hayır hayır. Saçlarına dokunmadım sadece dalmıştım. Ama bu onu rahatsız etmişe benziyordu. Hemen geri çekilerek "Hiçbir şey yapmıyorum." dedim.
Tuhaf ve sinir bozucu bir bakış attıktan sonra yanında oturan arkadaşlarıyla konuşmaya başladı ama hemen araya girerek susmasına sebep oldum. "Ne zaman sizin takıma katılıp maç oynayabilirim?"
Birkaç kişi gülmeye başlarken Taehyung bana döndü ve tek kaşı havalanmış bir şekilde baktı. "Sana tavsiyem, bunu aklının ucundan bile geçirme."
Şaşkınlıkla dudaklarım aralanırken sinek girmesin diye kapatmaya çalıştım. Ne kadar da kırıcıydı! "Ama çoktan geçirdim. Bana bir şans verebilirsiniz bence."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prisoner ∞ Taekook
Teen FictionBunları yaşamak için henüz küçük değil miydik? 1970'li yıllar ∞Taekook