Bugün istemsizce erken uyanmıştım ve penceremin önünde öten kuşla sohbet ediyordum. Kulağa saçma geliyor olabilir ama neden olmasın?
"Irzıma geçmeye mi çalışıyorsun? Ah, şaka şaka. Sadece oyun mu istiyorsun? Pekâlâ seninle oyun oynayacağım çünkü yalnız olmanın ne demek olduğunu iyi biliyorum."
Taehyung'un şu anda odamda ve uyuyor olduğunu tamamen unutmuştum. Sesim ne kadar rahatsız ettiyse, uykulu çıkan sesiyle adımı seslendi. "Jungkook, ne zaman susacaksın?"
Sert çıkan sesi hoşuma gitmezken ona döndüm ve saati göstererek "Uyanman gerekiyor." dedim.
Gözlerini devirdi ve yastığa biraz daha sokularak tekrar uyku pozisyonuna geçti. Onu umursamayarak pencereye geri döndüm fakat kuş çoktan gitmişti.
Bu durum canımı sıkarken yatağıma oturdum. Sanırım annem ve diğerleri henüz uyanmamıştı. Bu yüzden odamda kalmalı, ses çıkarmamalıydım.
...
Ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum fakat kendimi Taehyung'un yüzünü resmederken bulmuştum. Yere oturup sırtımı duvara yaslamış kucağıma da bir parşömen koymuştum. Bir ona bakıyor bir de önümdeki parşömene. Resim çizmeyi severdim, hele de güzel bir manzaram varsa.
Son dokunuşlarımı da ekledikten sonra eserime uzaktan bir bakış attım ve gerçekten muhteşem olduğunu fark ettim. Üstelik gayet benzemişti. Belki de ileride bir ressam olmalıydım?
"Çekil artık şuradan, nefes alıp verişini duymak zorunda mıyım?"
Taehyung, gözleri hâlâ kapalı bir şekilde homurdandığında istemsizce korkmuştum çünkü uzun süredir oda çok sessizdi ve ani bir ses oluşunca gerilmiştim. "Ne zamandan beri uyanıksın? Senin yüzünden güzel sesimi unuttum."
Sözlerim üzerine tek gözünü açtı ve bana baktı. "Sesin güzel falan değil Jungkook."
Omuz silktim ve ayağa kalkmak için yeltendim fakat durmak zorunda kaldım.
"O kağıt ne? Ne yazıyor?"
Görmemesi için hemen tişörtümün içine sakladım. Eğer görürse alay edeceğini biliyordum ve bu da beni utandırırdı. "H-hiç. Hiçbir şey..."
Yattığı yerden doğrularak üstündeki battaniyeyi attı ve pijamasının paçaları baldırlarlarına kadar katlandığı için esmer teni gözler önüne serilmişti. Hemen bakışlarımı çekerek gözlerine baktım. Kaşları çatıktı. "Sabahtan beri bir şeyler karalıyorsun, hiçbir şey olmadığına emin misin?"
"Evet."
"Peki o zaman neden saklıyorsun?" Sanırım yakalanmıştım ama umursamadım ve oturduğum yerden kalktım. "Bu seni ilgilendirmez."
Ondan uzaklaşacağım sıra kolumdan tutarak beni çekiştirdi ve dengemi kaybederek düştüm. Bu sırada elim tişörtümün içindeki resimdeydi. "Bırak beni aptal!"
Elimi ayırmaya çalışıyordu ve bunun içinde beni gıdıklamayı cazip bulmuştu. Bir yandan sinirli bir şekilde bağırıyor bir yandan ise kahkahalar atıyordum. Ama elimi gevşetmeye niyetim yoktu.
"Göster işte şunu. Yoksa sapık şeyler mi var?" Üstüme çullanmış bir vaziyette ellerimi çözmeye çalışıyordu. En sonunda tişörtümün altında tenime değen bir sıcaklık hissettim ve o an belim havalandı. Eli içimdeydi!
Kaçmaya çalışıyordum fakat buna izin vermiyordu bu yüzden ona bir tokat attım ve sanırım dün geceninkinden daha ağır olmuştu.
Bunu hiç beklemediği kesindi. Hemen geri çekilerek yanağını tuttu ve bende bunu fırsat bilerek yerden kalkıp ondan uzaklaştım. "Bunu hak ettin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prisoner ∞ Taekook
JugendliteraturBunları yaşamak için henüz küçük değil miydik? 1970'li yıllar ∞Taekook