cross-tie walker

244 53 7
                                    

Bir süre daha ateşin başında zaman geçirdikten sonra karavana geçmek için ayaklandık

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir süre daha ateşin başında zaman geçirdikten sonra karavana geçmek için ayaklandık. Bu sefer direkt olarak karavana gitmek yerine biraz etrafta dolaştık. Kapısı ve perdeleri kapalı bir karavan ileri geri sallanıyordu. Yanından geçerken boğaz temizleme öksürük ve bıyık altından sırıtma tepkileri vermiştik.

Oradan biraz uzaklaştıktan sonra Yongbok o karavanın Changbin'in olduğunu söylemişti. Hayatımda bu kadar çok duyguyu bir arada yaşadığım ilk an buydu sanırım. Ne yapacağımı bilemeyip kızarmış morarmıştım.

Sonunda Yongbok'un karavanına geldiğimizde yine ellerini barış işareti yapıp bana döndü. Bu sefer ne ile ne arasında seçim yaptığımı bilerek işaret parmağını seçtim.

Karavanın kapısını açtı elini içeri dopru uzattı buyrun der gibi. Arkamızdan kapıyı kapatıp dün fark etmediğim, tavanda asılı olan renkli ışıkları yaktı. "İstersen sen dinlerken ben yine şu fotoğrafları banyo yaptırayım."

İstemiyordum. Tek başıma oturarak dinlemek hiç iyi hissettirmiyordu ki. "Bugün çok güzel dans ettin."

"Ne?" Bence de 'ne' Jeongin. Aptal mısın?

"Tek dinlemek istemiyorum, birlikte dinleyelim ve sen yine dans et. Banyoyu ben gidince yaptırırsın."

Renkli ışıklar değişip durduğundan mı bilmiyorum ama sanki yüzünün rengi değişti biraz. Elinin birini ensesindeki örgü saçlara götürdü. "Birlikte dans ederiz o zaman."

Hemen kafamı salladım. O da bu sefer hoparlörü olan cd çalara taktı cdyi. Kulaklıkla dans edemeyeceğimizi ikimiz de biliyorduk.

Kendi etrafımızda dönüyor el ele tutuşup birbirimizi döndürüyor zıplıyorduk. Yongbok ne zamandır yatağının üstünde ayağa kalkmış ve kafasını tavana vurmamak için kambur duruyordu bilmiyordum.

Ama bu gece bu şarkıları en eğlenerek dinlediğim o geceydi. Deli gibi terleyip ikimizin de kendini yatağa attığı o anda kapıyı aniden açan Changbin kadar korkunç bir şey yoktu.

Yongbok yattığı yerden bile kalkamayıp "Seo Changbin!" diye bağırdığında Changbin az önce açtığı kapıyı kapattı. Yongbok sustu, kapı çaldı ve tekrar açıldı. Cd hala oynamaya devam ediyorken "Oha bir de green river çalarken mi seviştiniz?" diye bir ses duyuldu.

İkimiz de ona nasıl bakışlar attıysak artık açıklamaya başladı hemen. "Karavan sallanıyordu, kapılar tüller kapalı, renkli ışıklar açılmış, ikiniz de yatağın üstünde terli ve nefes nefesesiniz." Oha. Böyle bakınca da gerçekten sevişmişiz gibi.

Yattığım yerden doğruldum hızla. "Siz de seviştiniz o zaman. Sizin de karavan salanıyordu." diye çıkıştım. Changbin omuz silkti. "Evet seviştik."

Elimi alnıma vurdum. "Minho iyi mi?"

"İyi, yatıyor şimdi. Ben de onu söylemeye geldim."

"Yine ben mi eve götüreceğim yürüyemiyor mu beyefendi?"

"Yok öyle değil. Bu gece burada kalacak, sabah buradan birlikte 325'e geçeceğiz. Yani onu bekleme. Hadi kolay gelsin size." diye bağırarak cevap vermemi beklemeden kapıyı kapattı. Minho'nun telefonda bana yaptığını çocuk gerçekte yapıyordu.

"Ne yapacağız şimdi?" dedi Yongbok da yatakta oturup bana dönerken.

"Çok yoruldum ben ya oturalım sadece şu an." Onayladı beni. Sırtını yastığın birine yasladı. "Jeongin."

"Efendim?"

"Filmler için ben nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. O yüzden getirdiğin o filmlerle sadece ikimizi çekip fotoğrafların yarısını sana vereceğim."

"Yongbok böyle bir şeye gerek yok."

"Var," deyip yatağın altındaki o fotoğraf kutusunu çıkardı. "Hatta buradan da istediğin birkaç fotoğrafı alabilirsin. Hep biz yokuz korkma, hayvanlar ve doğa da var."

Almak için değil sadece neler olduğunu merak ettiğim için fotoğraflara bakmaya başladım. Ve ne kadar almak istemesem de seçtiğim dört fotoğraf için içimden keşke benim olsalar dedim.

Biri ateşin etrafında dans eden oturan yatan bir kalabalığın olduğu inanılmaz sıcak hissettiren bir fotoğraftı.

Diğeri Yongbok'un karavanının farlarına birkaç demir parçasıyla yaptığı belli olan takma kirpiklerdi, plakanın önüne de yere çökmüş gülmekten gözleri kısılmış bir Yongbok da vardı fotoğrafta.

Diğeri yüksek bir yerden çekilmiş denizin fotoğrafıydı ve suyun içinde birkaç insan vardı. O kadar dağınık ve parlak görünüyorlardı ki, gökyüzündeki yıldızları andırıyordu.

Ve sonuncusu da bir popoydu, gerçekten tam arkadan bel kavisinden kalçasının bitimine kadar görünen biri vardı. Bu fotoğrafı beğenmemin nedeni kalça ortasındaki çizginin bitiminde kuyruğu başlayan yeşil bir kağlumbağa ve barış işareti karışımı bir dövmenin olmasıydı.

"Tamam bu dördünü sana verebilirim."

"Ne? Hayır istemiyorum senin anıların sonuçta bunlar." Bana cevap vermeyip yataktan kalktı. Ben ne yaptığını anlamazken altındaki eşofmanın belini kalçasının yarısına indirdi. "Benim anılarım zaten benimle Jeongin fotoğraflar sende kalabilir."

Gözlerimi kırpıştırdım. Dövme felaket yakışmıştı ve o fotoğraftan nasıl o vücudun Yongbok'un olduğunu anlamam triplerine girmiştim.

Hemen oturduğum yerde öne kayıp elimi uzattım dövmeye dokunabilmek için. Sonra bu yaptığımın ne kadar saçma olduğunu fark edip havada durdurdum. Yongbok bunu görüp bir adım geri geldi ve elim dövmesine değmiş oldu.

"Yongbok bu dövme senden başka kimsede olamazmış gibi. O kadar sana benziyor ki." dedim. Dudaklarım benden habersizdi bunları söylerken.

Küçük bir kıkırtı bırakıp altındakini tekrar yukarı çekti. "Teşekkürler. Hani bahsetmiştim ya Hyunjin diye birinden. Onunla birlikte tasarladık. Chan da yaptı."

Kafamı salladım. Elimdeki diğer üç fotoğrafı kutuya geri bıraktım. Dövmenin olduğunu kendime çektim. "O filmler karşılığında sadece bunu istiyorum o zaman."

"Bugün çekindiğimiz benim tişörtüm ve senin olduğun o fotoğrafı da sana verecektim. Bende tişört sende fotoğraf kalır diye."

"Sen gittiğinde bende kalsın diye yani?" Kafasını salladı gözlerini kocaman açıp. "Ne zaman gideceksiniz ki?"

"Bilmiyorum hiçbir zaman önceden konuşulmuyor bu. Biri gece eğlencede diyor yarın sabah gidelim buradan diye herkes de tamam diyor."

Yutkundum. "Yarın akşam geldiğimde burada bulamayabilirim yani sizi." Ortamı saran o boğucu hava daha da fazlaydı artık. Bu konuyu kim neden açmıştı ki? O da bunu konuşmak istemiyormuş gibi kafasını sallayıp kutuyu ittirdi bana doğru.

"Sen bakmaya devam et ben bugün çekindiklerimizi banyo yaptırayım."

Dediğini yapmadım. Fotoğrafların hepsini kutuya koyup kapağını kapattım. "Yok ben gideyim artık. Yarın akşam tekrar geldiğimde görüşürüz." diyerek yerdeki gitarımı omzuma astım. Kapıyı arkamdan kapatmadan önce gözlerine baktım. "Umarım." diye fısıldadım duyduğuna emin olup.

\/

belki anladınız belki anlamadınız bilmiyorum ama bu fic mini bir fic olacak(11)

ilk bolum medyasına koydugum listedeki sarkılar bolum isimleri gördügünüz üzere!!!

umarım guzel ilerliyordur🙏🏻

green river, jeonglixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin