Jisung, tuvalette yerde gördüğü beden ile olduğu yerde bir süre öylece kalırken aklına gelen görüntüler ile panikle kendisini dışarı atmıştı.
Aynı hızıyla iki dakika önce çıktığı amfiye tekrar girerken hızla profesörün yanına gitmiş ve ellerini adamın omuzlarına koyarken korkmuş bakışlarını onda tutmuştu
Bunun üzerine adam bir şeyler olduğunu anlarken amfiye geleceğine dair bir şeyler söylemiş ve Jisungla sınıftan çıkmıştı.
Jisung'un dili konuşmamaya yer verirken hızla peşinde sürüklediği profesör ile onu tuvalete götürmüştü.
Zaten sonrası hızlı gelişmişti. Profesörün yatan beden yaklaşıp parmaklarını boynuna getirmesi ve almadıgı nabız ile doğrulmuştu.
"Polisi arayıp geliyorum. İçeri birisini sokma" ve ayakkabısından çıkan tok ses ile koridorun az ilerisine ilerlerken Jisungta hızla kapının ağzında beklemeye başlamıştı.
Olduğu yerde stresle ayağını sallarken tekrar kendisine gelen profesörü ile ona dönmüştü
"Polisler yolda, yüksek ihtimalle ifaden alınacak. Bir yere kaybolma" Jisung sadece başını sallarken duvara yaslanarak beklemeye başlamıştı.
Kendi ayağıyla bulmuş ve kendi eliyle polis karakoluna götürülecekti. Karakolu pek sevmesede bunu yapabilirdi. Tuvaletteki bedene kapının ağzından kısa bir bakış atarken yutkundu. Ölmüştü. Burada böyle bir şey olacağı düşünülemezdi ama ölmüştü. Bu Jisung'un kanını doldururken tekrar önüne dönmüştü. İçeride yatan çocuğu okula bir bilemedin iki kere görmüştü. Şimdi yatan bedeni Jisung'u kötü yapmıştı.
Içerisi darma dağınıktı. Parçalanmış olan ayna ve aynanında belirli yerinde olan kanlar... Tok gözle görmek kötüydü.
Kısa bir süre sonra yukarı kata gelen bir grup polis ile Jisung biraz daha ileri adımlamıştı. Bu sırada da özel kıyafetli polisler hızla tuvalete girmişti. Aralarında yetkili oldugu tahmin edilen kişi hızla profesörün yanına gelirken Jisung sadece adamın geniş sırtını görüyordu.
Bir süre sonra profesörün kendisini göstermesi ile arkası dönük olan poliste Jisunga dönmüştü ve işte o sırada Jisung bir kez daha beyninden vurulmuşa dönmüştü. Sabah çarpıştığı, geceleri ise itinayla onu kovalayan adam yine karşısındaydı.
Uzun boyu, geriye doğru taradığı kahverengi saçları, iri-kaslı üst bedenini saran forma, uzun bacaklarını ve kalın uykularını saran sıkı pantolonuyla karşısındaydı. Polis, kendisine bakarak kalan Jisung ile gülerken ağır adımlarını onun önüne getirmiş ve tam karşısında durmuştu.
"Sabah karşılaştık. Bu bir kader ya da işaret mi?" Jisung yüzünün dibindeki adam ile yutkunurken bakışlarını hızla yüzünde gezdirmişti. Yüzündeki tehlikeli gülüş gamzelerini ortaya çıkarırken, keskin bakışları titremesine sebep olmuştu.
Polis olmasından olduğunu düşünerek boğazını temizlemiş ve başını hızla yana çevirmişti, Jisung. Aynı şekilde polisin havada kalan sorusunu yanıtlamıştı
"Düşünmüyorum. Sadece bir gün de bu kadar denk gelme, tesadüftür." emin sözlerine polis ukalaca başını sallamış ve saatine bakınmıştı.
"Karakola benimle gelmelisin, çocuk. Senin hakkında bilgi ve ölü hakkında bilgi almalıyım. Bu sefer koşup kaçamazsın" Jisung başını sallarken polis iş arkadaşlarına dönmüştü hızla
"Karakola geçiyorum. Burası sizde durum raporu vermeyi unutmayın. Aileyi arayın. Gerisini söylememe gerek yoktur" onu onaylayan adamla yerler Jisunga dönerek yolu göstermişti.
Jisung önde, polis arkasında olacak bir şekilde ilerlemişlerdi. Polis bu yol boyu gözlerini Jisung'un ensesinde gezindirmişti.
Bu sırada aşağıda olan Jisung'un 'arkadaşları' ona ne olduğunu sormaya çalışmış. Jisung işe hiçbirine cevap vermeden yanından geçmişti. Zaten gergindi, bir de onlarla uğraşamazdı.
Girdikleri bahçe ve yaklaştıkları sifil araç ile Jisung arkaya oturmaya yeltenmesene polis başını iki yana sallamıştı
"Öne geçebilirsin" ve hızla kendisini sürücü koltuğuna atmıştı. Jisungta kendisini pek sorgulamadan yanına ararken ses çıkarmadı.
Yol sessizdi. Geldiklerinde daha hala da sessizken Jisung karakolda kafasının içinin hiç susmayacağını bilerek ilerliyordu.
Önden ilerleyen genç ile bir kez daha gülümsemişti, polis.
"Burada bekle, geliyorum" hızla adımları yakında bir masaya dönerken eline aldıgı kağıt ve kalemle Jisung'un tekrar yanına gelmişti, polis.
"Ben Chris, senin adın?"
"Jisung, Han Jisung" tökezleyerek verdiği cevapla Chris başını sallamıştı.
"Pekala, endişelenicek bir şey yok. Sen bir şey yapmadıysan tabi? Neyse" bakışlarını etrafa gezdirirken gördüğü arkadaşı ile elini kaldırmıştı
"Hwa, Jisungu sorgu odasına götürür müsün? Ben hemen gelicem" aldığı onay ile hızlı adımlarını başka bir masaya çevirirken hızla başka bir arkadaşını yanına gelmiş ve eğilmişti
"Şu kağıttaki ismi araştırıp bir dosya haline getirir misin? Buralardayim işim bitince almaya geleceğim" gülümseyerek aldığı son onay ile adımlarını sorgu odasına ilerletmişti, Chris.
Girdiği oda ve gerginlikle dizini sallayan Jisung ile yüzüne tekrar sıcak bir gülümseme bırakırken gamzelerini de ortaya çıkarmıştı
"Endişelenme iki saniyelik bir iş zaten. Hazırsan başlayalım?" aldığı baş sallaması ile ellerini önünde birleştirmişti, Chris.
"Ne zaman buldun, nasıl buldun ya da ?"
"Ders saatime ucu ucuna girdim ve nereden bakılsa yarım saat sonrada dersten çıktım Tuvalete gidip elimi yüzümü yıkayacaktım ama sonra girdiğim gibi görünce profesörün yanına gittim. Hiçbir şekilde dokunmadım. Sonrada siz geldiniz" bütün cümlelerini hızlı hızlı sıralarken gerginde bileğini kaşıdı, Jisung.
"Birini gördün mü?"
"Hayır, koridor boştu." Chris başını sallarken hızlıca ayaklanmıştı .
"Pekala. Sizi tekrar buraya çağırabiliriz. O yüzden lütfen yakın bir zamanda seyahatiniz varsa iptal edin. Size ulaşabilelim." Jisung başını sallarken önünden odadan çıkan adam ile çıkmıştı.
"Başka bir şey yoksa gidiyorum, Bay Chris?" Jisung'un sözlerine bir şey olmadığını söylerken uzaklaşan bedene uzunca bakındı, Chris.
Siyah biraz dalgalı ve uzun olan saçları, hırkasının sağlayamadığı ince beli, bacaklarını saran kargo pantalonu ve ensesindeki müzik notası olan 'mi' ile farklı bir havası vardı. Uzun bakışları arasında hatırladığı anahtarlık ile hızla elini cebine atmış ve önündeki kapıdan çıkmak üzere olan Jisunga seslenmişti.
"Jisung!" Jisung'un bakışları kendisine seslenen adam ile stresle dönmüştü.
Chris'in adımları hızla Jisung'un önşnde dururken bakışları önce onun yüzünde gezinmişti. Yanağındaki beni, tombul yanakları ve iri gözleri ile tatlı bir gençti, Chris'in gözünde. Aynı şekilde kaymış olan tişörtünün açtıgı köprücük kemiğindeki benlede ayrı bir şeydi.
Hızla düşüncelerinden ayrılırken elindeki anahtarlığı Jisung'un elini alarak onun avcuna bırakmıştı.
"Anahtarın sabah düşmüştü. Herhalde akşama kadar dışarda kalmayı planlıyordun"
"Teşekkürler" kısık sesi ile hızla eğilmiş ve oradan uzaklaşmıştı. Oldukları ortam ve sözleri onu gererken çıktığı karakol ile derin bir nefes almıştı.
Gerçekten gerilmişti. Bir an kendisini tanıdığını falan düşünmüştü. Neyseki düşündüğü gibi değildi...
~~~~~~~~~~~
Uzun bir bölüm oldu
Muah öyle işteeKendinize iyi bakın
Beyza kaçar
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Take Me From The Dark -Chansung-
FanfictionJisung ve onun peşinde olan polisi Chris =Chansung =Seungbin- -yan çift-