Yazın yaklaştığını müjdeleyen bir hava hakimdi gökyüzüne. Son bir kaç gündür gökyüzüyle aynı modda ilerliyordu ruh halim. Bugün çok neşeliydim. Sonunda Can'a kavuşacaktım. Tüm günü canla geçirmek istiyordum. Lanet olası işime gitmeseydim hayal ettiğim gibi olacaktı. Dün şarabı fazla kaçırmıştım. Dolasıyla midemdeki yanma hissine karşı koyamadım. Hastaneye vardığımda karo döşeli uzun koridordan hızlı adımlarla geçtim. Bugün işi öğrenmesi için yanıma verilmiş olan bir çömezle uğraşacaktım. Hocanın odasına gittiğimde henüz üç arkadaşım oradaydı. Melike, Meltem ve Ahmet. Melike'nin omuzlarına dökülen siyah kıvırcık saçları, küçük burnu, dolgun dudakları ve neşeli kahverengi gözleri vardı. Meltem'in belinde kumral dalgalı saçları, küçük burnu, kalın dudakları, iri bal rengi gözleri vardı. Ahmet ise düz saçlara, kısa burna, ince dudaklara ve küçük kahverengi gözlere sahipti. Melike ve Ahmet'le burada tanışmıştık. Meltem'le ise üniversiteden beri tanırdık birbirimizi. Ahmet kitapların bulunduğu rafın önünde dikiliyordu. Meltem camdan dışarıyı seyrediyordu. Melike ise telefonuyla uğraşıyordu. "Merhaba arkadaşlar." Diyip bölünmesinden korkulan sessizliği yarıp geçmiştim. Teker teker kafalarını yerden kaldırıp selamıma aynı şekilde karşılık verdiler. Bu sırada diğerleride içeri girmişlerdi. Kadro tamamlandığına göre artık herkes köşesine çekilmiş, bekliyordu. On dakikalık bir bekleyişin ardından Niyazi hoca yaklaşık bir düzüne insanla beraber geldi. Hepsi tek tek kendilerini tanıtıp arkadaşlarımın yanında yer almışlardı. Benim payıma ise grubun en sessiz üyesi gibi görünen Batu adındaki çocuk düşmüştü. Açıkçası göründüğü gibi olmasını diliyordum. Çünkü bugün için ihtiyacım olan tek şey sessizlikti. Zamanla görüntüsüyle uyum sağlamadığını anlayacaktım. Dün Niyazi hocanın yolladığı hasta hikayesini okumuş ve bir hayli hayrete düşmüştüm. Bugün Batu ile birlikte hastaya terapi vermemiz gerekiyordu. Ondan önce Batu'ya hastanın hikayesini özet geçtim. Beni asıl hayrete düşüren hastanın başına gelenlerin yıllar önce psikoterapi yöntemi ile psikanalizin temellerini atmış olan hastayla aynı hikayeye sahip olması. Olay Anna adında bir kadının görmede ve konuşmakta bozukluk, halüsinasyon ve hafif bilinç kaybı gibi şikayetlerden dolayı bir tıp doktoruna gitmesiyle başlar. Anna'ya histeri teşhisi konur. Yani zihinsel sorunları bastırmanın, vücutta hastalık ve değişik fiziksel tepkilere yol açtığı rahatsızlıktır. Tedavide öncelikle hipnoz kullanmayı amaçlayan doktor Breuer hastanın kendi kendine konuştuğunu fark eder ve hipnozdan vazgeçerek onunla "konuşma terapisi" yapmaya başlar. Ve bir psikoterapi yöntemi ile psikanalizin temellerini atmış olur. Anna ile transferans yapıldığında hiçbir cinsel hayatın yaşanmamasına rağmen Breuer'den hamile kaldığını düşünmeye başlar. Mide bulantıları, baş dönmeleri hisseder ki en sonunda durumu kötüleşir, akıl hastanesine kaldırılır. Ayrıca Anna, kendini tedavi eden Breur'e aşık olur. Bu hastanın, psikoloğu kurtarıcısı olarak görüp duygusal bağlanması adlandırılır. İlginç olan şudur ki; Anna'nın sıradan bir hamile kadından hiçbir farkı yoktur. Tüm belirtileri göstermiş ve gebelik kontrolü pozitif çıkmıştır. Defne'de otuz yaşında ve hiçbir cinsel ilişkide bulunmamasına rağmen kendini ev sahibinden hamile sanıyordu. Defne'nin gebelik kontrolü değişkenlik gösteriyordu. Fakat çoğunlukla pozitif sonuç veriyordu. Soyunma odasına gidip dolabımdan not defterimle kalemimi aldım ve Batu'yu peşime takarak bej renkteki duvarlara sahip olan odaya geçtim. Defne bir taraftan marjinal görünmesine sahip olan yeşil saçlarıyla oynuyor, diğer taraftanda dudağındaki piercingi çıkarmaya çalışıyordu. Diğer hastaların aksine çok rahat görünüyordu. Bizi görünce eli karnına kaydı. Belli ki var olduğunu sandığı bebeğine bir şey yapmamızdan korkuyordu. Kahverengi sandalyeyi çekip yatakta bağdaş kurmuş şekilde oturan Defne'nin karşısına geçtim ve bir süre sessizce gözlerine baktım. Aynı şekilde bir kaç dakika bana karşılık verdi. Sonra pembe yatak örtüsünü kaldırıp altına gizlendi. Bir süre geriye çekilip onu gözlemlemeye başladım. Daha sonra elimdeki defterimi Batu'ya verip masanın üzerine koymasını işaret ettim. Gösterdiğim şekilde büyük bir özenle defterimi masanın üzerine iliştirdi. Onun bu haraketi yapışını büyük bir dikkatle seyrettim. Sonra sandalyemi yatağa biraz daha yaklaştırıp konuşmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİSSETMEKTEN KORKMA
RomanceSık sık düşünceler selinde boğulmakta olan genç ve güzel psikiyatr Zeynep Aktaş, biricik sevgilisinin ona duyduğu ilginin azaldığını düşünmeye başlayınca, hayal kırıklığına uğrar. Annesinden başka kimseye güvenmemiş olan bu genç kadın, aşkın zehirli...