•}[06]{•

37 8 0
                                    

22022024

~~~

"Yalnız günlerin nasıl geçiyor?"

"Bensiz günleriniz nasıl geçiyor?"

Hyunjin telefonun ucundaki sesin sahibine istediği cevabı vermek yerine soruyla karşılık verirken babası söylenerek yanıtlamıştı oğlunu.

"Biz iyiyiz sen oğlumdan haber ver."

"Her şey yolunda."

"Hyunjin. Orada yalnız kalmak zorunda değilsin. Çiçekçi bir süre kapalı kalsa kimseye bir şey olmaz."

"Burada iyiyim. Çiçeklerin solmasını ve dedemin güvenini boşa çıkarmak istemiyorum."

"Kaçmak için bahane uyduruyorsun sadece."

"İhtiyacım olan şey bu."

"Hwang Hyunjin."

Babasının ciddiyete bürünen sesiyle sakince bir nefes alıp çiçekleri sulama işini bırakarak yaslanmıştı arkasındaki kitaplarla dolu kütüphaneye.

"Dedenle konuştum. Keyfine nasıl düşkün biri olduğunu biliyorsun. Sen oradasın diye bir aydan daha uzun tutar tatilini. Dön. Çiçekçiye bakacak birini elbetteki buluruz."

"Beni dinlemiyor musun?"

"Biletini çoktan aldık bile. Toparlan tamam mı?"

Hiçbir zaman onu anlayamayacaklarını, sınırlarına ve çizgilerine saygı duymayacaklarını söylemişti sanki telefonun ucundan. Dedesi gibi inatçı bir tavırla itiraz etmek istemişti fakat yapamamıştı bile. Şaşkındı sadece ailesine.

Yalnızlığa ihtiyacı vardı her şeyden çok. Hayatının her anında ailesiyleydi çünkü. Onlardan bir nebze uzaklaşmak için yurtdışında okul tutturmasına rağmen anne ve babasıda taşınmıştı onunla. Cam fanusta yaşıyordu sanki. Odasının düzeni bile ailesine aitti.

Düşünceleri arasında sıkışan Hyunjin için babasının cümleleri bir süredir uğultu yapıyordu sadece kulağında.

Ne yapacağını bilmez halde bakıyordu bir başına bulunduğu çiçekçiye. Dönmek istemiyordu elbette. Okunmuş onca kitap, dinlenmiş onca plak ve kaset, çalınmayı bekleyen değerli bir piyano, mis kokulu çiçekler... Ailesinin zahmet edipte gelmeyeceği tek yer hep dedesinin yanı olmuştu zaten.

"Çocuklaşmayı bırakıp cevap ver. Gelip seni alması için birini mi gönderelim illa?"

Başının ağrıdığını hissetmişti. Sığmaz olmuştu bedeni küçük dükkana. Uzun süredir bu denli düşünmeyi bırakan biri olarak dengesi şaşmış, o an için zamanın geriye doğru akmasını ve henüz onlu yaşlarındayken dedesiyle çiçek tarlalarında özgürce koştukları zamanda takılı kalmak istemişti. Koşmak hep iyi gelmişti o günden beri.

Çünkü dedesi hiçbir zaman düşme ihtimali yüzünden azarlamamıştı onu. Ayağa takılıp düşse dahi dizlerindeki çizikler kahkahalarıyla hemencecik iyileşmişti. Dedesi yanındayken hata yapmak sorunda olmazdı üstelik. Kaybolmaktanda korkmazdı hiç.

"Tekrar arayacağım."

Telefon kapandığında henüz gün doğmadan açtığı çiçekçiyide kapatmıştı Hyunjin. Gökyüzü maviydi fakat güneş henüz yoktu ortalıkta. Yavaş olan adımları baş ağrısının şiddetiyle hızlanmıştı.

Düşünmek hep yorucu olmuştu ruhu için. Gençlik paylaşılabilse keşke diye geçirmişti içinden. Dedesine verebilirdi onu böylece. Koşabilirlerdi böylece çocukluğundaki gibi yorulmadan. Koşuyordu şimdi. Güzelim keskin parlak gözlerinde çaresizlik ve hüzün vardı sadece. Bu iki duygunun verdiği yorgunluk yer edinmişti güzelim yüzünde.

hyunjin'in güzelim keskin gözleri / hyunsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin