09042024~~~
"Bugün dedemle konuştum."
Hyunjin elindeki makasla saksıdaki bitkinin ölü yapraklarını temizlerken kurduğu cümle sindiği koltukta uyukalayanın kulağına ilişmişti çoktan.
"Ben hergün konuşuyorum."
Jisung hava atarcasına söylendiğinde gülmüştü Hyunjin.
"Ne konuşuyorsunuz?'
Omuz silkmişti uyuklayan. Bazen inanılmaz kısa sürsede sohbetleri, yeterliydi yalnızca dostunun sesini duyması.
"Çiçek, böcek."
"Çiçeklerine olan aşkından gençliğe geri dönüş iksirini bile bulacak gibi."
"Özleminden daha erken dönecek bence."
"Başında arkadaşının kaybı yüzünden etkileneceğinden korksamda iyi toparladı kendini."
Jisung gülümsemişti istemsizce. Dostunun dönecek olmasının düşüncesi dahi heyecanlandırmıştı genç ruhunu.
"Döndüğünde ona anlatacağım çok şey var."
"Torunuyla vakit geçirmekten sana zaman kalmaz belki. Emin konuşma."
Hala paylaşma konusunda sıkıntıları vardı ve bu konuda çocukluk yapmaktan her ikiside geri durmuyordu.
"Torunuyla hergün konuşur. Dönünce biricik dostuyla vakit geçirecek bu yüzden."
Uykulu ve durgun ruh hali ne zaman Bay Hwang'ın bahsi geçse yerini huzurlu ve neşeli bir gülümsemeye bırakırdı. Jisung dostundan bahsederken hep en güzel şekilde gülümsemekten alıkoyamazdı kendini. Büyülü güzelliğide böylelikle çıkardı gün yüzüne.
Hyunjin ise gözlerini alamazdı ondan.
"İşim bitti. Duracak mısın hala burada."
"Hayır. Çıkalım."
Dünün ardından eski rutinlerine geri dönmüşlerdi. Jisung yokluğunda ne olup bittiği konusunda korumuştu sessizliğini ve ısrarcı olmamıştı yanındaki.
Uzun bir süre boyunca akşamın hafif karanlığında yürümüşlerdi konuşmadan.
"Dünya dönüyor fakat yerinde sayan tek kişi benmişim gibi hissediyorum."
İçindeki fırtınaya ters, sakin çıkmıştı sesi Jisung'un. Parlak gözleri geleceğin verdiği endişeyle perdelenmişti birden bire. Hiç konuşmayacaklarmış gibi giden yolda pes eden kişi olmuştu belkide sessizliğin ağırlığına dayanamadığından.
"Herkesin yapabildiğini yalnızca ben yapamıyormuş gibi hissediyorum."
Öyleydi çünkü. Herkesin anladığını anlamayan tek kişiydi. Bu histen kaçarak dahi kurtulamıyordu. Şimdi evi dediği yerde dahi aynı hissediyordu. İçini kemiren şey buydu. Sessizliğini bozanda.
"Üzerimdeki bakışlardan, insanları dinlemekten ve onlarla vakit geçirmekten yoruldum."
Yorgundu sadece. Ve beklentisi büyüktü dünyanın. Hyunjin'in sessizce, yargılamadan dinliyor oluşu bile yeterliydi her şeyi bırakıp savunmasızca ağlaması için. Yanında öylece gözlerine bakarken yürüyor oluşu dahi hayal gibiydi.
Hiçbir zorunluluk olmaksızın, sakin bir hayat yaşayamaz mıydı? Hayatının her anında çevresinde kendisini yoran insanlarla olmak zorunda mıydı?
"Samimiyetsiz insanların minnetine girerek bir şeyler öğrenmek zorunda olmaktan bıktım."
Sözde eğitimci insanların sorularına, istedikleri cevapları vermediğinde yanlış olan kişi ilan edilmek yıpratırdı insanı. Seçilen yalnızlık, sakinlik bu denli mi rahatsız ederdi onları ki en çok bu insanların üzerine giderlerdi ezmek için? Onlar bu denli doğru muydu ki yaptıkları yanlışlar batardı gözlerine?