Uyanışın şerefine! /5.

273 31 116
                                    

Ben bu piyasaya yeni değil yeniden geldim 😔
————————————————————

7. Gün.

... Gözünden.

7 gün, 168 saat, 10,080 dakika, 604,800 saniye.

Barış yoktu, birileri ona zarar vermişti, onu koruyamamıştım. Halbuki onu koruyacağıma hayatım üzerine söz vermiştim.

Barış'ım. Daha biz doğmadan önce kaderlerimizin bir yazıldığı çocuk, hayatım. Aslında birbirimize çok benzerdik çünkü ailelerimiz aynı kişiler tarafından öldürülmüştü. Benim annem, onun ise babası. Ama o babasının ölümüyle beraber hem yetim hemde öksüz kalmıştı, böyle olmasını gerçekten hiç istemezdim.

15 yaşım. Onu gördüğüm, ona tutulduğum yaşım.

Annemin ölümünden sonra babamın beni ilk dışarı çıkarttığı gün, ikimiz beraber arabada sessiz sessiz bilmediğim yerlere gidiyorduk. Beni nereye götürdüğü o an umrumda değildi, çünkü annemin ölümünden uzunca bir süre sonra benimle minik bir iletişime geçmiş ve beni dışarı çıkartmıştı. Yüzümdeki mimikleri kontrol edemez bir şekilde gülümserken babamın bakışlarının bana döndüğünü hissetmiştim, ona doğru döndüğümde karşılaştığım ifade hiçbir şey bulunmayan bomboş bir bir çift gözdü. Korkutucuydu. Gözlerimi ve bakışlarımı babamdan aldığımı söylerdi annem.

"Gülümseme İsmail." Bana dönen gözlerini tekrardan yola çevrildiğinde söylediği cümle kafamı karıştırmıştı, neden böyle söyledi ki, gülümserken çok mu çirkinim? Dediğini yaptım.

Araba kısa bir süre daha ilerledikten sonra bir okulun önünde durmuştu, okula giden insanların çıkma saatiydi. Babam kemerini çözüp, ön cama yaklaşıp çenesini direksiyona yasladığında bir süre öyle beklemişti. Aynı onun gibi kemerimi çıkartıp cama yaklaştığımda babamın bana yandan yandan baktığını fark edebiliyordum, ama az önce biraz da olsa kalbimi kırdığı için ona dönmemiştim bir süre.

"Şu çocuğu görüyor musun İsmail? Kumral saçlı, siyah kazaklı, kazağının şapkasını kafasına geçirmiş ve aptal aptal konuşan arkadaşlarıyla birlikte kapının önünde duruyor." Söylediği argo kelimeyle kaşlarımı hafiften çatıp babama dönmüştüm, bahsettiği çocuğu izliyordu. Bakışlarımı ondan çekip bahsettiği çocuğa yönelttiğimde yavaş yavaş incelemeye başlamıştım. Muhtemelen benimle aynı yaştaydı, çok neşeliydi, fazla neşeli. Kapüşonunu sanki bir serseri misali kafasının yarısına kadar çekmişti, dış görünüşü kesinlikle dikkat çekiciydi.

Ne düşünüyordum ki ben.

"Peki neden beni buraya getirdin baba? O çocuktan ne istiyorsun?" Durgun bir şekilde sorduğum soruyla babam cevap vermeden bir süre daha durmuştu.

"Senin annen, o çocuğun ise babasını öldürdüler." Bakışlarım yerden tekrar serseri gibi görünen çocuğa döndüğünde şaşırmıştım, benim aksime hayat doluydu, fakat hala onu izlerken bakışları bir saniyelik bile olsa bizim arabaya döndüğünde gözleri dikkat çekiciydi, renkliydi, güzeldi, ama tüm canlılığını ve ışığını kaybetmişti, gülüyordu fakat bomboş gülüyordu. Sadece gülmek için gülüyordu.

"Onun babasını öldürdüler, seninde anneni. Senin bir baban var, ama onun bir annesi yok. İntihar etmiş duyduğuma göre." Babam çok sakin bir şekilde çocuk hakkındaki bilgileri anlatırken her bilgide dahada dehşete düşüyordum, bir insan nasıl bunlara katlanabilir ki?

"O şu an kiminle kalıyor peki? Yetiştirme yurdunda mı?" Babamın yüzü yavaş yavaş gerçekten sinirli bir hale geldiğinde arabadaki hava gerginleşiyordu.

Kaç savcım./ İsmail-Barış Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin