ikilem

708 61 23
                                    

“aaa, hadi ama rosie! seni bekliyorum dakikalardır.. bitmedi mi hâlâ süslenmen?” diye yakınırken dudak parlatıcısının kapağını kapatıp çantasına atıyordu jennie.

maskaranın plastik uçlu fırçasını kirpiğine son kez değdiren roséanne hızlıca kapağını kapatıp başını jennie’ye çevirdi.

“video çekeceğiz diyorum sana, videoda çirkin mi çıkayım jane?”

“şaka yapıyorum! baksana, ben de çok uğraştım zaten.”

havaalanını terk etmeden önce tuvalette kendilerine çekidüzen veriyor ve kamera kaydını başlatmak için video içeriğini planlıyorlardı kızlar.

“önce yemek mi yesek? karnım açlıktan resmen canavara dönüştü.” diyerek valizini sürüklemeye başladı jennie, bir yandan da taksinin bagajına ulaşmak için elinden gelen bütün gayreti gösteriyordu.

telefonundan kendilerine kiralık bir araba ayarlamaya çalışan roséanne, “olur, tabii olur ama bize önce bir araba lazım. her dakika taksi bulamayız.” diyerek valizini şoföre vermişti.

arka koltuğa yerleştiklerinde saat henüz 14.57 olduğu için ne yemek istediklerine bir türlü karar veremiyorlardı. akşam yemeği için erken, hafif atıştırmalıklar için geç bir saatti. italyanca konuşmayı bildikleri için taksi şoföründen bir tavsiye alarak POLO adlı restoranın önünde bulmuşlardı kendilerini. taksiden indiklerinde taksici yanlarından valizleri otel personellerine teslim etmek için ayrılmıştı.

POLO’dan içeri girdiklerinde oldukça resmî görünen bu restoranın estetiği de çok hoşlarına gitmişti kızların.

roséanne elindeki kameranın kaydını başlatarak heyecanla videosuna giriş yapmıştı.

“merhaba çocuklar! bugün nerede ve kiminle olduğumu zaten biliyorsunuz, storylerle sizi bilgilendirmiştik.. italya’dayız!”

söze başlayan jennie, “bensiz video çekmez biliyorsunuz.” diye şımarık bir ifadeyle seçtiği masanın sandalyesindeki yerini almıştı. ancak roséanne hâlâ yerine oturmamıştı.

boydan boya cam olan restoranın dışarıdaki süs havuzunu çekiyor, garsonlarla selamlaşıyor ve duvarlardaki tabloları yorumlayarak ne kadar harika bir yere geldiklerinden bahsediyordu.

“tanrım.. rüyada gibiyim, resmen beni mest etti burası! üstelik kızlar, aramızda kalsın ama acayip iyi bir gıybet mekânı.”

kamerayı ağzına yaklaştırıp dudaklarının kenarını eliyle kapatan roséanne kendisini sekiz milyon insan izlemeyecekmiş gibi gizlice fısıldayarak kendince gülüyordu.

başını kaldırdığında kapının zaten önünde olduğu için içeri giren krem rengi takım elbiseli, çekik gözleri ve yüzünde birden fazla piercingi olan bir adamla karşı karşıya kalmıştı.

adam ona dümdüz bakarken roséanne adamın kadraja dahil olduğunu bilmeyerek konuştu, ancak bu kez adamın anlamayacağını düşünerek ingilizceye dönmüştü.

“kızlar var ya, italyan erkekleri yıkılıyor. şu an karşımda bir adam var ama göreceksiniz, EF-SA-NE! dövmeli falan bir de. takım giymiş ama bilemedim.. yani, serseri ruhunu takımla da gizleyemiyorsa demek.”

adamın düz ifadesi sırıtmaya dönerken kıza doğru bir adım atmış, ardından tıpkı roséanne gibi ingilizce konuşmuştu.

“iltifatları ben kaptım ama siz de oldukça güzelsiniz küçük hanım.”

adamın sesi karşısında olduğu yerde gözleri büyümüş vaziyette kalan roséanne video çektiğini hatırlayarak ifadesini düzeltmiş, ardından kamerayı adamla aynı kadraja girerek kendilerine tutmuş ve elini adamın kolundan geçirip beline yerleştirmişti.

“teşekkür ederim bayım, öhm. bize biraz italya’yı anlatabilir misiniz? mesela biz taksiciye sorduk nereye gidelim diye, direkt buranın adını verdi. sizce de güzel mi buradaki lezzet?”

adam bozuntuya vermeyerek düz bakışlarını önce kızın omzuna çıkarmış, ardından da kolunu kızın omzuna atıp konuşmuştu oldukça havalı bir üslupla.

“burası benim mekânım, buradaki su bile başkadır. italya dediğinde direkt akıllara polo gelir. izniniz olursa size spesiyalimizi ikram etmek isterim küçük hanım. o zaman kendiniz karar verirsiniz nasıl olduğumuza.”

roséanne mest olmuş bir hâlde adamı izlerken videoda bunların çıkacak oluşu biraz bile umrunda değildi. başını adama 'ben çok uslu bir kızım' der gibi salladıktan sonra kolunun altından sıyrılıp yerine koşturmuş, jane’in karşısına oturarak heyecanla kaydı durdurmuştu.

“ben âşık oldum! jane, tanrım.. gerçekten ben âşık oldum.”

jane şaşkın ifadesini karşısındaki kırmızı suratta gezdirirken heyecanla yerinde kıpırdanmıştı.

“kapıdaki adama mı yoksa?”

büyüttüğü gözleriyle roséanne’i izleyen jane kızın başını hızla sallamasıyla beraber almıştı cevabını.

“yan yana da çok iyi duruyordunuz, numarasını falan alsana!”

roséanne zaten aklında olan bu seçeneği duyunca tam cevap verecekken enfes bir koku eşliğinde önlerine bırakılan tabaklarda gezdirdi gözünü.

“yarın sabah kahvaltısı için, hatta önümüzdeki her gün için buraya rezervasyon istiyorum bayım. bu masa artık hep rezerve olacak, anlaştık mı?”

karşısındaki garson şaşkın şaşkın başını sallarken roséanne sırıtarak kamerasını yeniden kayda almış ve yemeğine ilk çatalı batırıp tepkilerini oldukça doğal bir şekilde yansıtmaya başlamıştı.

⌑

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

⌑

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


lütfen yorumlarda kitap hakkındaki düşüncelerinizi söyleyin!! çatlayacağım heyecan + meraktan 😭😭 umarım sevmişsinizdir 💗

love you like a love song ​Ꮺ rosékook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin