gözlerini açmakta zorlanıyordu. tüm vücudu delicesine yanıyordu. kemikleriyse sızım sızım sızlıyordu. yine de kalkması gerekiyordu. kalkmalı ve işe gitmeliydi. ayrıca okula da gidememişti. halbuki bugün satabileceği bir sürü ödev cevabı vardı. hayallerine ulaşmak istiyorsa her anı çok önemliydi ama o hasta olmuş bir vaziyette yatıyordu. üstelik emziği hala ağzındaydı. yorgan altında uyuduğu için kimse görmemişti muhtemelen ve artık onu da çıkartıp saklaması gerekiyordu. bugün çarşaf değişim günüydü. yastık kılıfına saklayamazdı. boğazı çok ağrıyordu. kalksa, biraz yemek yese ve bir ağrı kesici içse ona yeterdi aslında. öyle olmalıydı yani. Mavi hasta olduğunda ona bakacak kimsesi yoktu. yurttakiler onu sevmezdi. bad boy olmanın havalı sayıldığı, kimsesizlikleri suratlarına vuruldukça hırçınlaştıkları şu dönemde Mavi gibi narinler sadece eziklenirdi.
'karı gibi' derlerdi. 'bebe misin? biraz büyü' derlerdi. dışlarlardı hep Mavi'yi. Mavi onlara karşılık vermedikçe sıkılmışlardı. her gün her gün aynı rutinle eziklemek ve sessizlik cevabını almak pekte eğlenceli değildi sanırım. o sebeple görmezden gelmeye başlamışlardı. Mavi yokmuş gibi davranıyorlardı sadece. hiç doğmamış gibi.
Mavi gözlerini aralayıp yataktan kalkmaya çalışırken zihni tam aksine uyuşuyordu sanki. gözkapakları ağırlaşıyor, bilinci gidip geliyordu. little alanına geçtiğini hissediyordu. bu da onu asıl korkutandı. odaya biri gelse, ya da en basiti okul saati bitse ve oda arkadaşları yurda dönse her şeyi görürlerdi. Mavi çok korkuyordu.
bir hıçkırık. dudakları arasından kaçan ilk hıçkırık devamını da beraberinde getirmişti. odada kimse yoktu. dışarıdan oynayan çocukların sesleri geliyordu. kimse onu duymazdı. bunun verdiği güvenle kendini kasmayı bıraktı küçük olan. daha fazla tutamıyordu kendini. belki ağlarsa rahatlar ve küçük alanına geçmeden kendini tutabilirdi. gözyaşlarının etkisiyle ateşi iyice yükselmişti. vücudunun kontrolünü iyice kaybederken altına kaçırdığını hissediyordu. konuşmaya çalışsa peltek peltek geveleyeceğine emindi üstelik.
sevilmek istiyordu. am şu anda onunla ilgilenecek; emzik emdiği biberon kullanmayı sevdiği ve altına kaçırdığı için onu aşağılamayacak, ona şefkatiyle dağ olacak birini istiyordu.
"anne," diye ağlıyordu. "beni neden sevmedin? neden beni terk ettin?"
***
Saygıner Holdingde sıradan bir sabah koşuşturmacası sürüyordu. CEO koltuğuna erken yaşta oturmuş ve buna rağmen büyük başarılar elde etmiş olan Deva Saygıner içinse bugün çok önemliydi. sonunda kendine verdiği sözü tutacaktı. başarıya ulaşmak adına onu her daim destekleyen, varını yoğunu ortaya koyan, varlıkla yoklukla ölümüne yanında olan ailesi adına bir yetimhanenin bakımını üstlenecekti. baştan sona yenileyecek, kendi şirketine bağlı bir halde içinde bulunan her çocuğa sağlayabildiği en iyi yaşam koşulunda bir hayat kalitesi sunacaktı. bunu yürekten istiyordu. şimdi, heybetli gövdesiyle koltuğundan kalkmış ceketini üzerine geçirirken de, arabada yetimhaneye giderken de aklında sadece bu vardı: aileleri tarafından terk edilen ya da ailelerini kaybetmiş olan o çocukları hayatta 1-0 geride görenlere inat onlara 10-0 ileride bir yaşam sunmak.
yetimhanede Melda Hanım'ın öncüsü olduğu bir koşuşturma hakimdi. her şeyin mükemmel olmasını istiyordu. Deva Saygıner, çok ünlü bir inşaat firmasının CEO'suydu. eğer burayı uygun görürse yetimhaneyi baştan sona restore edecek, düzenli bir fon bağlayacak ve öğrencilere %100 burs desteği sağlayacaktı. eğitim hayatları boyunca her türlü fırsatı ayakları altına sunacaklarına dair bir madde bile vardı sözleşmede! bu yetimhanenin, dolayısıyla da Melda Hanım'ın şöhreti ve cüzdanı için çok değerliydi. bunu kaybedemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
They Call Me a CryBaby
RomanceAğlak, minik ve korkak bir çocuktu o sadece. Yaşadığı kalabalıklar arasında kendini saklamayı öğrenmiş, istekleri için güçlü durmaya çalışan küçük bir bebekti. Kundaklara sarılıp sevilmek istiyordu ama cafelerde garsonluk yapıyordu. Ağzında emzikle...