Osmanlı, Sırpların da desteğini alıp o taraftan gelebilecek saldırıları engellemiş ve güçlü bir ordu ile surlara dayanmıştı. Mehmed ordunun ortasında güvenli bir bölgede surları inceliyor askerler ise sabırsızlıkla bir emir bekliyordu. "Yerleşelim" surlarda olan gözleri, parlıyordu.
Birkaç saat içinde yüzlerce Osmanlı çadırı kurulmuş, atlar münasip yerlere bağlanmış, hazırlıklar başlamıştı. Mehmed ise savaş vakti toplantı yeri olarak da kullanıldığından diğerlerinden çok daha büyük olan kendi çadırına ilerlemiş ve kısa süre sonra bir elçiyi içeri çağırmıştı.
"Al bunu" dedi, yuvarlayıp ip ile sardığı bir kâğıdı uzatırken "imparatora götür."
Elçi başını eğerek kâğıdı almış ve aynı şekilde başını eğerek geri attığı birkaç adımın ardından çadırı terk etmişti. Yanıt gelene dek askerler iyice dinlenmiş karınlarını doyurmuştu zira yanıt ancak akşam saatlerinde Mehmed'in ellerindeydi. Elçiye gitmesini söyleyerek kâğıdın sarılı olduğu ipi kesip okumaya başladı. Okuduğu her cümle ile yüzü memnuniyetsizliğe karışan bir takdire bürünüyor zira Konstantin teslim olmayı kesinlikle reddediyordu. Başını rahatlamak isteyerek geri atıp derin bir nefes aldı ve kâğıdı odasını aydınlatan mumun ışığında yaktı.
Çadırından çıkıp kınından çıkardığı kılıcını havaya kaldırırken haykırdı.
"Herkes yerlerini alsın!"
Sultanın emriyle içlerinde müthiş bir heyecan kopan askerler kısacık bir sürede yerlerini almış gelecek yeni emri bekliyorlardı. Nitekim o an Mehmed'in niyeti saldırmak değildi ki görüşünün iyi olduğunu düşündüğü diğerlerinden daha güvenli gördüğü bir bölgeye geçti. Gözlerini başıbozukların yer aldığı tabura çevirdi.
Başıbozuklar diğer askerler gibi eğitimli değildi. Onlar buraya gönüllü olarak gelmiş ancak bunun en büyük nedeni Osmanlı geleneklerine göre savaş sonunda üç gün boyunca şehri yağmalama hakkıydı. Sultan'ın kendilerine döndüğünü gördüklerinde gözleri beklentiyle parıldamaya başlamış gelen emirle surlara koşmaya başlamışlardı.
Başıbozukları havadan gelen oklar karşılamış diğer askerler ise kalkanlarının altına saklanarak korunabilmişti. Askerler kalkanlarının ardından gözlerini bir kez daha genç Sultan'a çevirmişse de o surlara bakıyordu. Artık Roma'nın oklarının etkisinin nasıl olacağını daha iyi biliyordu.
*
Günler geçmiş ancak surlar öylesine dayanıklı çıkmıştı ki direnmeye kararlı görünüyor bu durum askerlerin moralini git gide bozuyordu. Mehmed hayal kırıklığıyla etrafına baktı ve bir askerin oturduğu yerde yere çevirdiği başına denk geldi. Aynı anda Halil Paşa bir şey söylemek için ağzını açıyordu ki Mehmed'in sesiyle sustu.
"Zağanos, Radu, Paşalar! Çadırıma gelin."
Herkesin çadırda olduğuna emin olur olmaz gözlerini ilk olarak Zağanos'a çevirdi.
"Surlar düşündüğümüzden çok daha güçlü. Derhal yanına birkaç tabur al ve Haliç surlarını tutan askerlerimize yardıma git. Ora sana emanettir." Zağanos'un onaylayan başına memnun bir bakış atıp bir şey söylemek için Radu'ya döndü nitekim Vlad'la yaşadığı anlaşmazlıktan sonra onu daha da yakın tutuyordu. Vlad'tan henüz bir haber gelmediğinden ciddi bir şey olmadığını düşünüyor nitekim emin olamıyordu. Bu nedenle Radu'yu sadece çocukluk arkadaşı olarak göremiyor Osmanlı ve Eflak ilişkilerini iyi edebilecek yahut bir gün ağabeyinin emri altına girebilecek bir tehdit olarak görüyordu. Düşüncelerini kovmak isteyerek başını iki yana salladı ve kendine beklentiyle bakan Radu'yu işaret etti. "Radu, sen benimle burada kalacak ve bana yardım edeceksin. Merkez surları diğerlerinden daha güçlü görünüyor" durumun ciddiyetini anlamaları için diğerlerine döndü "birden fazla duvarla örüldüğünü düşünüyorum."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
FATİH'İN MÜNECCİMİ (TAMAMLANDI)
Historical FictionBiraz daha yaşasaydı Hazreti Fatih Ne Venedik kalacaktı, ne Floransa... Ya sonra ? Fatih hayranı genç bir tarih öğrencisi kendini 2. Mehmet'in devrinde bulur. Sahip olduğu bilgileri kullanarak bu durumu bir avantaja çevirmeye kararlıdır. * (Tarihe...