Ne kavranılmaz bir yer şu gözyaşı ülkesi. (Küçük Prens)
Almora : Ay Işığı Savaşçısı
Okuduğunuz saati ve tarihi not bırakın lütfen.
İS LEKESİ GİBİ RUHUMDAKİ KELİMELER
1. Bölüm
İçimde yanan ateşin harla yanması ürkütüyordu beni. Ellerimin bir katilin elinden farkı yoktu. Yorgun bir zihnim vardı. Başımı kaldırarak göğe baktım. Penceremin kenarına tünemiş, bulutları izliyordum. Göğe bakmak ve orada milyonlarca yıl önce yaşamış yıldızların var olduğunu bilmek bile rahatlatıyordu beni. Bu sahte dünyada bir başıma olmadığımı yansıtıyordu. Avuçlarımda yatan ölümün kokusu beni rahatsız ediyordu. Korkuyordum can almaktan. Zihnimin boşluğunda savruluyordum. Acı çeksem de vazgeçmemeye, hayata tutunmaya çalışıyorum. Bir başıma kalmış gibiydim. Kaburgalarım cenazelerle doluydu. İçimde mezarlıklar vardı, yanaklarımda mezar taşları...
Odamın kapısı tıklatılınca hafifçe kafamı çevirdim. Babam odama girdi elinde bir paket vardı. Yıllardır evime yollanan benim tanımadığım ama babamın tanıdığı birinden bir hediye alıyordum. Kimdi bunu yapan bilmek istemiyordum.
"Paketin var. " Sesi tok ama öfke doluydu. Beni sevmiyordu, beni öldürüyordu.
Başımı usulca salladım ve elinden paketi alıp yatağımın üstüne indirdim. Tekrar pencere kenarına geçecektim ki babamın sesi yankılandı odamda.
"Büyü, adının anlamını hiç merak ettin mi?" Sesi ilk defa sakindi ama altında yatan öfke ve nefretin ölçüsü fazlasıyla yüksekti ve bu içimi acıta acıta bana hissettiriyordu kendini.
"Hayır, " sesim boğuk ve kısıktı. Babamdan nefret ediyordum ve konuşmak istemiyordum.
"Seni bulduğumuzda mezarlığın girişinde yerde, ağacın dibinde kundakta bir bebektin. Annen kim, baban kim bulamadık. Meta olduğunu anladığımızda çok geçti çünkü kimse seni istemiyordu. Hep büyücü dediler. Büyücü müydün? Mucize bir bebek miydin bilemedik ve bir gün kapıda bir paket buldum sen bir aydır bizimleydin ama adın yoktu. Zarfta üç isim vardı ve bunu sana koymamızı istiyorlardı. Amber, Büyü ve Burla... Bizde amber rengi gözlerin yüzünden Amber adını ve gücünden dolayı Büyü adını verdik sana. " Sesi soğuktu, tenime batıyor beni üşütüyordu.
"Neden anlattın bana bunu?"
"Bu son paketti. Bir davetiye yollamışlar bir okul daveti." Sesi acı içindeydi, neden acı çekiyordu bilmiyordum ama gözlerime bakmıyordu. Siyah örgü kazağıma bakıyordu. Çekik olan koyu renk gözleri dolu doluydu.
"Çocuk değilim ben, ne okulu hem de eğitimimi zorla bu dört duvar arasında aldırtmışken siz." Sesim öfke ve kinin ele geçirdiği sertlikteydi.
"Büyü sana çocuksun mu dedim?" Babamın sesi sonunda normale dönmüştü. Öfke ve nefret sesinin etrafında cirit atıyordu.
"Her neyse baba, ben okula falan gitmeyeceğim."
"Zorluk çıkarma." Sert sesi itiraz istemeyecek kadar keskindi.
Ayakta duruyorduk hala ve o arkasını dönerek hızla odamdan çıktı.
Bana istediklerini yaptıramazlardı, o okula gitmem gerektiğini zaten biliyordum ama bir umut direnmek istiyordum. Belki annem gitmememi isterdi. Bu düşünceme o an inanmak istedim. Gitmek istemiyordum. Gerekirse öldürülmeye razıydım, öldürmeden ölmeyeceğimi biliyordum. Yorgundum. Başım ortadan ikiye bölünecek kadar çok ağrıyordu. Sessizlik önümde eğilerek şapkasını çıkarıyordu. Gerginlik, elektriklenmiş kalbimi yakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savaş Yankısı
FantasiAdım attıkça kalabalık gözlerimin odağına giriyordu. Yavaşça açılıyorlardı, bir vebalıymışım onlara da veba bulaştırıp öldürecekmişim bakışlarıyla geri çekiliyorlardı. Fısıltılar duyuyordum, ben fark edilince başlayan fısıltılar. Beni tanıyorlardı...