BÖLÜM 4

8 0 0
                                    

Senin yüzünden! Sen de öyle davranmasaydın o zaman! Hiç ağlama kendin ettin, kendin buluyorsun!  Of, bıktım senin şu yanlış seçimlerinden! Aptal! 

Yargılanma, insanoğluna bahşedilmiş en büyük işkence yöntemi olmalı. Çünkü hiçbir insan yaptığı seçimlerden, aldığı kararlardan yargılanmamalı; onlar yüzünden dışlanmamalı. Sonuçta her çocuk, her yaşlı, her genç, her anne, her baba bu hayata bir kez geliyor ve ilk kez önüne seçenekler sunuluyor. Hepsinin en doğal hakkı yanlış seçimler yapmak ve yine en doğal hakkı yargılanmamak. 

Niye onların yanlış yapma haklarını ellerinden alıyoruz ve buna göz yumsak bile her seferinde doğru olanı seçemeyeceklerini bilmemize rağmen onları suçluyoruz? Neden doğru olanı seçtiğimizde kutlanmadığımız gibi bunda da sadece "olsun" deyip geçemiyoruz? Neden hata yapmayı kabullenemiyoruz, hatta kendi hatalarımızı bile başkalarının üzerine atıyoruz?  Hatalarımızdan ders çıkarmamız gerekirken neden bunu yapamıyoruz? En büyük suçlular bizken neden masumları suçluyoruz? 

İnsanlığın en büyük sorunu yanlışını asla kabul edememesidir. Kim ne derse desin. Bu herkes için öyle. Benim için bile. 


"Alev, sana inanmıyor değilim ama acaba sen abartıyor olabilir misin? Bana olanları anlatalı beş gün oluyor fakat ortada bir şey olduğu yok. Senin için babamla bile konuştum, araştırdık, hatta adam bile taktık peşlerine ama sıra dışı bir şey gözlemleyemedik."

"Hayır, abartmıyorum!"

İçime derin bir nefes çektim ve sıkıntıyla ofladım. Doğum günümde yaşadıklarımı ve sonrasında olanları, duyduklarımı kısacası her şeyi Kayra'ya anlatmıştım fakat sanki hepsi benim Kayra ile konuşmamı bekliyormuş gibi birden köşelerine çekilmişlerdi. Üç gün boyunca Barış'la arkadaşlığımı sürdürmüş en ufak bir açığını aramıştım ama tık yoktu. Kayra da Oğuz ile daha da yakınlaşmış, ağzından bir şey kaçırır diye umut etmişti ama oradan da elimiz boş çıkmıştık. İkizler ise sırra kadem basmış gibi okulda görünmez olmuşlardı.

O gün Barış da benim gibi konuşulanları duymuş mu diye kontrol ettiğimde hiçbir şey duymamış gibi boş boş duvara bakıyordu. Hatta bir kaç kez seslenmeme rağmen beni duymamış onu dürtmek zorunda kalmıştım. İyi olup olmadığını sorduğumda ise bana ufak bir kafa sallamayla yanıt vermiş ardından çok acil lavaboya gitmesi gerektiğini söylemişti.

Kayra da benim gibi içine derin bir nefes çekti ve boş boş duvarı izlemeye başladı. Aklından neler geçtiğini az biraz tahmin edebiliyordum. Bana inanmak istiyordu çünkü bu konularda şaka yapmayacağımı bilirdi ama elinde şu an anlattıklarımı destekleyecek bir şey yoktu. Onun bir şeye inanması için elinde kesin deliller olması gerektiğini bilirdim. Benim gibi hisleriyle iş yapmazdı Kayra, mantık arardı, somut kanıtlar isterdi. Kısacası şu an ne halt yiyeceğimi cidden bilmiyordum!

Tam ağzımı açıp yalan söylemediğimi ve illa ki bir açık vereceklerini belki de yüzüncü kez tekrar edecektim ki Kayra'nın telefonu çaldı.

Telefondaki ismi görmesiyle kaşlarını hafif bir şekilde çattı ve kol saatinden saati kontrol etti. Hafif bir küfür mırıldandığını duyar gibi olmuştum. Hemen telefonu açtı. "Efendim," dedi ve dinledi. "Tabii tabii unutmadım en geç yarım saate oradayım," tekrar dinledi. "Görüşürüz," dedi ve telefonu kapatıp hızla ayaklandı. 

"N'oldu? Nereye gidiyorsun?" diye sordum dayanamayıp. 

"Oğuz aradı. Bugün maç yapacağımıza dair sözleşmiştik fakat senin bu olayları çözeceğim diye aklımdan çıkmış. Hemen eve gidip çantamı hazırlamam lazım. Daha sonra da trafik olmasın diye dua ederek yola çıkacağım."

SESSİZ GÜRÜLTÜLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin