Ailemizin bize aşıladığı yaşam tarzını sorgulamadan kabul etmememiz ve sorgulamamız gerektiğini öğretir okul. İstediğimiz hayatı, bize en çok uyan yaşam tarzını bulmamız söylenir. Sorgulamaya başlar çocuk, ailesinin vereceği tepkiyi bilmeden. Anlayış gösterir ailem, diye düşünür.
Her çocuk anlayış ister. Her aile anlamaz çocuğunu.
Aile o kadar benimser ki o yaşam tarzını, kör olur gözleri, duymaz kulakları, idrak edemez beyinleri duyduklarını. Çocuk, ailesinin hiç bilmediği bir dilden konuşur çünkü. Öğretmek ister o dili büyük bir hevesle ailesine, hiç vazgeçmeden hem de. Ama söyledim ya size, aile kapatmıştır tüm algılarını. Çocuk konuşur, aile sağır olur. Çocuk anlatır, aile anlamaz. Çocuk gösterir, aile kör olur. Zamanla çocuğun içindeki heves azalsa da hiçbir zaman tamamen bitmez. Fakat aile de çocuk her başını kaldırdığında usanmadan ezer o başı. Hiç gocunmazlar.
Çocuk, çocukluktan çıkar genç olur fakat umudunu yitirir artık. Vazgeçmek üzeredir. Ta ki onu anlayan, onun dilinden konuşan birisini bulana kadar. Bu kez de ona tutunur tüm hevesiyle, sımsıkı. Ailesinden sonra ilaç gibi gelir bu kişi ona. Anlatır, dinlenir. Konuşur, duyulur. Gösterir, izlenir. Kafasına koyar, uzaklaşması lazımdır ailesinden. İhtiyacı kalmamıştır onlara, boyun eğmek zorunda değildir artık. İlk fırsatta keser ipini ailesinden. Onu anlayana, duyana, görene bağlar ipini.
Dünya nasıl da birden yaşanabilir hale gelir değil mi? Nasıl da daha canlı olur renkler?
Ah, keşke hep böyle olsaydı. Keşke her çocuğu ailesi, ailesi olmasa arkadaşı, arkadaşı olmasa da aşkı anlasaydı değil mi?
Her çocuk, her genç, her yaşlı bulamaz anlaşıldığı yeri. Kimsesi yoktur bazılarının.
O bazıları dayanamaz bu dünyaya, bu renksizliğe, son verir kendi yaşamına.
O bazıları dayanamaz bu dünyaya, bu renksizliğe, uyuşturur beynini. Herkesin ona yaptığını o, evrene yapar. İntikam yemini eder, evreni cezalandırır kendince. Evrenin ona söylediklerini duymaz, anlattıklarını anlamaz, gösterdiklerini görmez. Aldığını düşündüğü intikamla da son bulur hayatı.
Maalesef o bazıları hep var.
Yakalamıştım onu. Hem de suçüstü yakalamıştım. Gözlerindeki o kırmızılığı yine görmüştüm hem de daha belirginlerdi. Bu sefer iyi gizleyememişti benden. Ondandı belki de şiddetli akımın hemen geçmesi. Onu yakaladığımı bir şekilde anlamış olmalıydı. Dudaklarımı oynattım, yakaladım seni. Beni tanıyor musun yoksa? Farklı olduğumu biliyor musun? Ondan mı bu zihnimi okuma çaban? Sen de mi yoruldun yalnızlıktan, bir arayış içinde misin?
"Alev, hadi kızım. Haydi! İki gündür sokamıyoruz şu okula seni!"
Gözlerimi daldığım yerden, ondan, çektim ve Kayra'ya doğru koşmaya başladım.
"Geldim geldim!"
-
"Ya kardeşim kaç defa söyleyeceğim sana, isteyerek kırmadım tırnağını! Hem deli miyim ben? Bana ne senin tırnağından? Amma uzattın, bi' sal artık!"
"Cansu çocuk haklı, uzatma daha fazla. Tüm okula maskara olduk zaten."
"Bana ne Erkin ya! Bana ne! Öküz gibi yürümeseymiş de önüne baksaymış! Her ay ne kadar para veriyorum ben bu tırnakların bakımına haberin var mı senin?"
"Ya sabır! Ya havle! Neyse parası vereceğim ulan! Yeter ki bırak artık beni!"
Yaklaşık on dakikadır bu kavganın bitmesini bekliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ GÜRÜLTÜLER
FantasíaAşka inanır mısınız? Ben inanmam. -A.B Yazdığım bu kurgu tamamen bana ait olup tamamen hayal ürünüdür.