Adam ve kadın, uzun senelerdir evliler. Seviyorlar birbirlerini orası kesin. Ama ilk gün ki gibi değil. Zaten ne zamandır hiçbir şey eskisi gibi değil. Eskiden sevdalar daha mı tutkuluydu, hasretler daha mı derin? Sevdiğinin saçının bir teline ne şiirler yazılırdı hani. Bir kez görmekle ne kadar çok sevilirdi. Kapı aralığından uzanan bir baş, perdenin arkasından bir kadın gölgesi, belli belirsiz bir tebbesüm, gözbebeklerinde saklı bir ateş. Uzaktanda sevilirdi, mümkündü. Hem mümkün hem imkansızdı aşk. Hayatın bir parçasıydı dokunmadan sevmek. Aşk bugün var yarın yok gibiydi. Öylesine ürkek. Kimse tam olarak emin olamazdı aşka "sahip" olduğundan. Mülkü yok, tapusu yoktu. Daha mı anarşistti eskiden aşklar?Sahi "yarim" nasıl güzel bir kelimeydi. Ağızda akide şekeri. "Yarim" derdin.Söyleyecek söz kalmazdı ardından. Tek başına kaç cümleye bedeldi kelimeler. Eskiden harfler daha mı kıymetliydi? Bir mektup yeterdi aylar süren ayrılığın dinmesine. Geçenlerde annemle babamın mektuplarını bulmuştum. Babam her mektubunun sonunda "Seni seviyorum, çeşitçiğim..." yazıyormuş. İlk okuduğumda gülmüştüm. Ama düşününce, orjinaldi. Anneme söylediğimde gözleri doldu.
-Babana aşık oluşum bu yüzdendi. Beni her halimle sevmişti. 5 erkek kardeşimden dayak yemişti. Sırf beni seviyor diye. O her dayağın ardından bana bağırırdı." Alacağım seni. Mutlu olucaz. Seni seviyorum çeşitçiğim."
Artık hiçbir şey o kıvamda değil. İlişkilerimizin ahengi eskisi gibi değil. Bugünün insanı konuşmaya gelince açıyor ağzını, duygulanmaya gelince tutuyor kendini. Zaman yok ya, hep bir telaş halindeyiz ya, bunca koşuşturma arasında kimsenin durup da duygulanmaya vakti yok.Adam mesleğinde hayli yükselmiş, kadınsa çocukları büyütmüş artık. Ne sıradışı bir heyecan var ne de yeni bir sınav. Birbirlerine tahammül edemedikleri zamanlar da oluyor. Aynı çatı altında iki ayrı dünya kurmuşlar kendilerine. Öyle günler oluyor ki, "Çekip gitsem" diyor adam içinden. "Yeniden başlasam hayata, tazelensem, yenilensem. Kırkından sonra, ellisinden sonra yepyeni bir hayata atılanlar var. Bende geç kalmış sayılmam. Bunca zaman karımı ve çocuklarımı incitmemek için hep alttan aldım, ama artık çocuklar büyüdü ve karım da kendine yeter. Gidebilirim istersem. Bir gün...Belki"
Öyle günler oluyor ki, "Çekip gitsem" diyor kadın. "Yeniden başlasam hayata, tazelensem, yenilensem. Otuz beş yaşına kadar ha bire didişiyorsun, ya ailenle akrabalarınla, ya arkadaşlarınla, ya sevdiğinle, ya bedeninle. Ama esas kırkından sonra başlıyor kadınlık. Kadın ancak o yaştan sonra olgunlaşıyor, kendini buluyor. Bunca zaman kocamı ve çocuklarımı kırmamak için hep alttan aldım, ama artık çocuklar büyüdü, kocam da kendine yeter. Hem kadın olmamın avantajları var. Kadınlar yalnız kalabilir. Biz kadınlar erkeklerden daha dayanıklıyız. Gidebilirim istersem. Bir gün...Belki"
Gitmek ama nereye? Mümkün olduğunca uzağa. Kendinden kaçarcasına git. Kaç hayat yaşayınca yorulur insan? Kaç seneden sonra yaşlı, kaç sevdadan sonra kalpsiz olur kişi?
Ne adam göze alabiliyor çekip gitmeyi, ne kadın. Evlilikleri orda burda konuşuluyor, "En başarılı evlilikler" arasında sayılıyor. Parmakla gösteriliyorlar. Bunca senedir mutlu bir evlilik yürütmenin sırrını soranlara "karşılıklı sevgi ve saygı" diyorlar gülümseyerek. Diyemiyorlar ki "karşılıklı sevgi ve saygı ve bir de karşılıklı bir türlü çekip gidememek..." Günler günleri kovalıyor. Günler günleri aynen tekrarlıyor. Yoruluyorlar. Yaşamaktan değil, yaşayamamaktan yoruluyorlar.