"7540. Olayın detaylarını paylaşabilir misin?"
"Hwang Hyunjin'i takibe aldığımız otel, az önce bir kadın cesedi bulundu. İki şüphelimiz var; Hwang Hyunjin ve 20 yaşlarında bir kadın."
"Anlaşıldı. Şüphelileri takibe aldın mı?"
"Kadın kendini banyoya kilitledi ben odadayım. Hwang Hyunjin merdivenlere doğru koştu. Ekip arkadaşlarımdan biri kapıda mutlaka yakalar."
"Anlaşıldı. Ekip yolda."
Kadının gözleri yaşlarla dolmuştu. Aynadaki yansımasında kendisinin ne kadar yıkılmış olduğunu kendi gözleriyle de görmüş oldu. Parmağının ucuyla yüzünü inceliyordu sanki. Elindeki kan izini görünce musluğu açtı ve tırnaklarıyla derisini yüzerek sabunladı. İçi öfkeyle dolup taşıyordu. Gözü sabunluğa gitmişti, ne kadar da ağır görünüyordu.
Ani bir hareketle onu alıp karşısındaki aynaya fırlattı. Sanki kendini yok etmek istercesine yansımasını parçalamıştı.
Komiser Lee, hiç beklemediği sesi duyduğunda aniden dikkat kesildi. İçerideki kendisine mi zarar verecekti, camdan mı atlayacaktı yoksa aklından daha farklı şeyler mi geçiyordu? Bir anda yüzünde kararlılık belirdi ve kapının kulpuna doğru hareket etti. İçinden üçe kadar saydı ve hiç olmadığı kadar hızlı ve güçlü bir omuz darbesiyle kapıyı kırdı. Kadın eline oldukça uzun ve sivri bir ayna parçasını almış ve korkuyla adama bakıyordu.
Lee Minho, adımlarını attıkça kadın geri çekiliyor sırtı gittikçe duvara yaklaşıyordu. Komiser Lee kendinden emin ve sakin bir şekilde elini silahına götürdü ve temkinli hareketlerle yaklaşmaya başladı.
"Elindekini bırak, bir kaza çıkmasın. Olan sana olacak!"
Kadın sadece alaylı bir şekilde gülmekle kalmıştı. Minho kadını gittikçe garip bulmaya başlıyordu, hiçbir hareketi ona normal gelmemişti.
"Dediğimi yap ve o parçayı bırak." dedi Minho direktifini tekrar ederek.
"Neden!?" diye bağırmıştı kadın bu sefer. "Beni de öldür diye mi!? Sence bunu bırakacak göz var mı bende!?"
Kadının ayağı paspasa takılırken elleri düşmemek için aynayı bırakmış tutacak bir yer aramıştı. Vücudu yere çarpmanın etkisiyle irkilip acırken bacaklarına batan ayna parçaları gözlerinin yaşarmasına neden oldu. Minho yerde acı içinde kıvranan kadının başına gidip hızlıca kafasını kaldırdı. Saçları bir su gibi Minho'nun avucundan akıyordu. Kadın hâlâ korku ve telaş içinde kendini savunabileceği bir şey aradı. Minho bu arayışı ve korkuyu kadının gözlerinde gördüğünde biraz suçlu hissetti. Ona ilk başta güven vermeliydi.
"Hanımefendi ben polisim, kendinizi bana karşı koruyacak bir şey yapmadıysanız bunların hiçbirine gerek yok."
"Yalancı! Yalan söylüyorsun! Değil mi!? İtiraf et hadi! Arkadaşını böyle kandırdım de!"
Kadın kapıya doğru gitmeye çalıştıkça cam parçaları bacaklarını daha çok çiziyor derinlere batıyordu. Her hareketinde acı katlanarak artıyordu fakat kaçışı yoktu. Biraz daha ilerlemesiyle avucuna batan cam nihayet durmasını sağladı ve acı dolu bir inlemeyle kendini yere bıraktı. Bedeni her kıpırdamasında irkiliyor acıyı iliklerine kadar hissediyordu. Artık teslim olmuşçasına gözlerini kapattı ve yaşların akmasına izin verdi.
Minho acı çeken kadını izliyordu; belki de yarım saat önce çok mutluydu, yatağın yanında kan gölünde yüzen kadını öldürme planları kurarken geriliyor da olabilirdi yine de bu acıyı çekeceğinden habersizdi.
"Tamam..." dedi kadın nefes vererek. "Yeter artık, öldür beni de. Kaçmayacağım. Yeter ki artık bana bunu çektirme..." Yüzünü elleriyle kapatıp gözyaşlarını saklamaya çalıştı gereksiz bir çabayla. Minho bir ambulans isteyip kadının ellerini çekti yüzünden. Sol eliyle kapatmış olduğu taraf kan içindeydi, yaraya baktı ve derin bir nefes verdi.