you should be with him, i can't compete

153 24 95
                                    

Balkonda sigarasını içiyordu. Hala alışamamıştı bu pisliğe. İçine giren zehiri bünyesinde nüfuz etmek ona hala zor geliyordu. İğreniyordu sigaradan ama hala içiyordu. İçindeki çelişkilerden bıkıp usanmıştı.

Heeseung'tan da iğreniyordu. Ama bu iğrenme bir sevgi ile harmanlanmış bir iğrenmeydi. Üzülüyordu. Sevdiğinin ona dediklerine üzülüyordu.

Bir yandan da kendini Sunghoon'la karşılaştırıyordu. Sunghoon ne yapmıştı ki Heeseung onu bu kadar sevmeye başlamıştı? Sunghoon'un güzel bir yüzü, çevresi, ailesi ve bir kişiliği vardı.

Peki, Jaeyun senin elinde ne vardı?

Kimsesi olmayan alçağın tekisin, Jaeyun. Sevdiği kişi karşısında ağzını açamayan bir korkaksın, Jaeyun. Sen hayatın boyunca onların mutluluklarını izlerken çürümeyi hakediyorsun, Jaeyun.

Jaeyun hayatı boyunca kendine karşı acımasız biri olmuştu. Karşısındakinin hatasını bile kendisinmiş gibi sahiplenir, kendisi acı çekerdi. Çünkü Jaeyun hakediyordu. En kötüsünü hakediyordu.

Şımarık biriydi, ailesini haketmiyordu. Anlaşılmaz biriydi, Jay'i haketmiyordu. Oruspunun tekiydi, Heeseung'ı haketmiyordu. Berbat bir sahipti, Layla'yı haketmiyordu.

Ve bütün bunları düşününce Heeseung haklıydı. Jaeyun kendisi o durumda olsa o da Sunghoon'la sevgili olurdu, onu öpücüklere boğardı.

Gülümsedi ve sigarasından bir nefes daha aldı. Komikti. Hayatı komikti. Etrafa bakınmaya başladı.

Sarı yanan sokak lambaları ortama bir nostalji katmıştı. Lisenin ilk yıllarında her akşam bu yolda beraber yürürlerdi. Yürürlerken Jaeyun her zaman Heeseung'ın elini tutmayı arzulardı ama o kadar cesur olmamıştı. Şimdi Sunghoon tutuyordur.

Yolun başındaki iki kişiyi gördü. Kimdi bunlar? Birbirlerinin ellerini tutmuş iki genç. Jaeyun o an orada olmamayı diledi ama gözleri hala onlardaydı.

Lee Heeseung ile Park Sunghoon.

Heeseung'ın elleri Sunghoon'un ellerinden ayrılıp belinde yer buldu. Sunghoon'un elleri ise çoktan Heeseung'ın boynuna yerleşmişti. Sokak lambası onları aydınlatırken ikisi de tutkuyla birbirlerini tadıyorlardı. İki aşık gibi.

Jaeyun sadece izledi. Normaldi. Birbirlerinden zevk almaları normaldi. Birbirlerine uyan mükemmel bir çift. Onların mutluluğunu bozmaya hakkı yoktu.

Sonunda birbirlerinden ayrıldılar ve Jaeyun'un komşu binasına gittiler. Muhtemelen bu gece ikisi beraber bir oyun oynayacaklardı.

Balkondan ayrıldı, daha fazla onları izleyerek kendine acı çektirmek istemiyordu.

Odasındaki komodine baktı. Çekmeceyi açtı. Veronal. Bir çeşit antibiyotik. İlacın kapağını açtı. Eline döktü. İlk önce bir, iki sonra üç, dört, beş, bu da ona yeterli gelmedi, altı, yedi, sekiz ve en son durmaya karar verdi. Elini ağzına götürdü.

Bir el Jaeyun'un elini tuttu ve ağzından çekti. Sekiz hapın bazısı yere düşerken bazısı çoktan yutulmuştu.

Jaeyun anlamayan bakışlarla Jay'e baktı. Jay'in gözlerinden sinirli olduğu anlaşılıyordu.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye çıkıştı Jay. Bir yandan Jaeyun'un kolunu sıkıyordu.

"Jay rahat bırak beni." dedi Jake. Bir yandan Jay tarafındwn kolunu kurtarmak istercesine bir hamle yaptı.

"Nasıl rahat bırakabilirim seni? Ver şu ilacı bana." diye elini ilaca doğru savurdu Jay. Ama Jake ilacı ondan uzaklaştırıp almasına mani oldu.

"Beni tanımıyorsun Jay. Bırak da bitsin, gitsin şu çektiklerim." dedi Jake.

"Ne çektin Jake?" diye sordu Jay. Anlık gelen siniri geçmişti. Oturup konuşmak isteyen gözlerle Jake'e baktı.

"Anlatmak istemiyorum." diye yetersiz cevap verdi Jake.

"Fakat anlatmasan da seni tanıyorum, hem de kendimden fazla..."

"Nereden tanıyabilirsin ki? Sadece arkadaşımsın."

"Seninle olan ilişkimi biliyorum; daha doğrusu korkunun uçsuz bucaksız alanına girmediğim sürece biliyorum. Fakat senin benimle olan ilişkini bilmiyorum, o tamamen korkunun elinde. Ayrıca tekrar söylüyorum, sen de beni tanımıyorsun [Jaeyun]."

✁✃✄

Jaeyun'un Jay'in omzunda ağladığı kafetarya gününde Jay ne olduğunu anlamıştı ve sevdiği kişiyi mutlu etmek için o gün ögretmenlerin gözde öğrencisi olmasına rağmen Jake ile okuldan kaçıp eğlenmişlerdi. Jake'in kahkahaları ruhuna su serpiyor. Bu hayat telaşındaki yükünü azaltıyordu.

Jake marketten Jay'e en sevdiği çikolatadan almıştı. Ferraro Rocher.

Jay mutlu olmuştu. Çikolatası olduğu icin değil, ona veren kişi Jaeyun olduğu için. "Teşekkür ederim Jaeyun." dedi Jay.

"Sevindin değil mi? Bak, ne kadar da iyi tanıyorum seni." diye çocuksu bir havayla söyledi bunları Jaeyun. "Beni tanımıyorsun, Jake." diye karşılık verdi Jay. Jake bir şey demedi, belki de duymadı. Duysa da cevap vermezdi. Jay Jake'i biliyordu. Jake duysa da cevap vermezdi...

✁✃✄

Jaeyun duraksadı. O anı hatırlamıştı. Jay haklıydı. Onu tanımıyordu. En sevdiği renk, yemek, hayvan. Hobileri, fobileri. Hiçbirşeyini bilmiyordu. Jaeyun utançla Jay'e baktı. "Özür dilerim, Jay." dedi sadece.

Jay yüzüne buruk bir gülümseme kondurdu. Bir elini Jake'in beline diğer elini de yanağına koyarken "Affettim, güzelim." dedi.

Yavaşça verilen bir öpücük Jaeyun'un dudaklarını süsledi. Jaeyun da Jay'e karşılık verdi. Ne kadar Heeseung'a bağlı olsa da ihtiyacı vardı. Rahatlamaya ihtiyacı vardı.

Jay'in çıplak tenine dokunuşları büyüleyiciydi. Yavaşça ama profesyonelceydi. Elleriyle Jaeyun'un kasıklarında dolanıyordu. Jaeyun sadece kasılıyordu. İniltiler ise Jay'in kulaklarını dolduruyordu.

Jaeyun sevilmenin doruklarını yaşıyordu. Güzeldi. Jay sayesinde güzeldi.


"Bugüne kadar aklımın asla almadığı şey, birinin bana hiç kopmayacak gibi bağlanıp kalması olmuştur."

                                 -Milena'ya Mektuplar, Franz Kafka.


_______________________________________________________________

diger italik yazilar da ayni kitaba aittir.

bugunluk yeter, ben kaciyorum!!

sditd | heejakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin