Bölüm 1

7 3 0
                                    


Dilara sona yaklaştığının farkında bile değildi. Bu kaçıncı yaşamıydı ve hangi karakteri bilmiyordu ve bilinci yerinde değildi. Dilara o sabah çoklu kişiliğinin ''Sarel'' dünyasındaydı. Telefonunu eline aldı, sosyal medyada işi olmazdı ama çevresinin geniş olduğu bir gerçekti. Sarel; Dilara'nın çoklu kişilikleri arasında en asabi ve öfke dolu olan yanıydı. Dilara bu dünyada kendine oldukça fazla düşman sayabileceği insan yetiştirmişti. İçerisine düştüğü uyuşturucu çetesi de buna dahildi. İzmir'in Ballı Kuyu'su Dilara'nın Sarel dünyasının bir gerçeğiydi. Dilara telefonundan hızlıca Karan'ı aradı. Karan, Dilara'nın uyuşturucu dünyasında tanıdığı ilk isimdi. Tedarik ve hatta satış işine girmesinde vesile Karan olmuştu. Karan ile arada görüşür, duygusal yoğunluktan uzak sevişirlerdi. Dilara için Sarel dünyasında sevişmek öfkesini bir an olsun dindiriyor olsa da duygudan yoksun bir eylem olmaktan da öteye geçmiyordu. Uzun bir çalıştan sonra telefonun ardından kaba saba bir ses duyuldu. Karan; ''Selam güzelim.'' Diyerek cevapladı onu. Dilara düşünmedi, ''Kısa kes bana mal ayarla.'' Dedi. Telefonun ardından birkaç saniye boyunca ses duyulmadı. Nihayet Karan; ''Bu aralar zor.'' Dedi net bir şekilde. Bu Dilara için patlamaya hazır bir bombanın ipini çekip kucağına atmak gibi bir şeydi. Dilara bu dönemlerde alkol ve sigara dışında mutlaka madde alırdı. Madde kullanmaz ise kendini her zamankinden daha güçsüz ve yorgun hissederdi. ''Beni çıldırtmak istiyorsun herhalde. Satmaya gelince her zaman mal var. Daha dün satmadım mı? Tüm mallar bitti. Bana gelince mi yok lan?!'' diye haykırmaya başladı. Telefonun ucundan Karan çeşitli küfürler eşliğinde tehditlere başladı. Bu onların rutini olsa da son zamanlarda yoğunlaşmıştı. Dilara telefonu kapatıp Ballı Kuyu'nun yolunu tutmaya karar verdi.

Zihni bir boşluğa düştü. O kimdi? Nerede ve ne yapıyordu? Direksiyonun başında nereye gittiğini bilmeyen bir Dilara vardı. Hangi yaşamın bir parçası olduğunu seçemiyordu. Dahası ilk defa kimliğini sorguluyordu. Adını ya da kim olduğunu net bir şekilde hatırlayamıyordu. Arabayı uygun bir yerde sağa çekti. Dikiz aynasından kendisine baktı. Turuncuya kaçan bakır ve soluk saçlarına, iri açık kahverengi gözlerine ve gözlerini ortaya çıkaran makyajına. Karşısındaki kadın son derece güzel bir kadındı ama kimdi? Nereye aitti? Ailesi neredeydi? Annesi ya da babası yaşıyor muydu? Aynı şehirdeler miydi? Dilara birkaç saniye sonra aynadaki aksine bomboş gözlerle bakmaya başladı. Şimdi ise net ve karanlık bir boşluğun içerisinde gibi hissediyordu kendini. Kaçışı olmayan bir labirentin içinde sıkışmış hissiyatı ise kalbinin derinliklerini kaplamıştı. Arabanın camına sert ve ısrarla vuran bir el onu içinde sürüklendiği karanlığın dipsiz kuyusundan çıkardı.

''Dilara nerelerdesin sen?'' Dilara karşısındaki kadının kim olduğunu bir süre anlayamadı. Bakımlı ama yapay denecek kadar tuhaf görünümlü bu kadın onda ufak bir mide bulantısı hissiyatı yarattı. Dilara buna anlam veremedi. ''Seda...'' diyebildi nihayet. ''Telefonlarımı açmıyorsun, sağa çekmiş halde arabanı görünce durmak istedim. Seni merak ettik.'' Dedi Seda. Dilara karşısındaki kişiyi tanısa da onun hayatının hangi köşesine ait olduğunu kestirmekte hala zorlanıyordu. Anlamsız ve boş gözlerle bir süre karşısındaki kadına baktı. Bu Dilara'nın ''Ozmo'' yaşamının bir parçasıydı. Ozmo genelde uyumlu bir hayatın resmiydi. Daha doğrusu uyumun içinde uyumsuzluğun resmiydi. Dilara bu yaşamında ailesinden gelen zenginliğin ve refahın tadını çıkarıyor, çevresindeki insanlarda tıpkı kendisi gibi zengin ailenin çocukları olarak şekilleniyordu. Dilara'nın ailesi de onun Ozmo döngüsünün bir parçasıydı. Dilara İstanbul'da yaşamını sürdüren zengin ve varlıklı ailesiyle Ozmo dönemlerinde görüşüyor, deyim yerindeyse gönüllerini yapıyordu. Seda, Dilara'nın cevap vermesine fırsat bırakmadan ''Beni takip et, ileride güzel bir kafe var. Oturup bir kahve içelim, bu arada neden kaybolduğunu anlat.'' Dedi. Dilara itirazsız kafasını sallamak ile yetindi. Zaten gidecek farklı bir yeri yoktu. Hatırladığı kadarıyla.

Gözlerini açtığında yatağında yatıyordu. Kafasında bir ağırlık hissetti. Dışarıda okunan ezan sesini duydu. İçini bir anda huzur ile doldu. Elini başına götürdüğünde baş örtüsünü hissetti. İstemsiz kaşları çatıldı. En son ne olduğunu hayatının son saatlerini hiç hatırlamıyordu. ''Tövbe estağfurullah.'' Dedi kendi kendine. Telefonuna gelen titreşim ile irkildi. Ezan okunmaya devam ederken, telefonuna gelen mesaja baktı. Bu mesaj Harun diye birine aitti. Mesajda şöyle yazıyordu; ''Hayatım sabah namazına kalktım, günaydın. Günün hayırlı ve güzel geçsin. Bugün seni görmek istiyorum.'' Dilara anlam veremeyen gözlerle ekrana baktı. Kısa bir süre düşündü. Harun kimdi diye hatırlamaya çalıştı. Ezan devam ederken sanki bir görevi yerine getirir gibi yerinden sorgulamadan kalktı ve banyosuna abdest almaya gitti. Abdest alırken, aynada aksini gördü. Birden Harun'a ait anılar kafasında netleşmeye başladı. Bu Dilara'nın Küra evresine ait bir döngüydü. Küra evresinde Dilara içsel olarak dini inancına sığınıyor, kendini dualarda, namazda ve evine yakın o camide yapılan sohbetlerde buluyordu. Bu içine büyük bir huzur dolduruyordu, bir de sohbetlere giderken tanıştığı Harun vardı. Harun da tıpkı kendisi gibi dini bütün kendi halinde bekar bir adamdı. Dilara'ya iyi geliyordu ya da o sadece öyle sanıyordu.



                                               Oy vererek destek olmayı unutmayın. :)  

Dilara'nın Son YaşamıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin