Aman Allah'ım bir senedir bölüm eklememişim, vay canına... Her neyse diyeceğim pek bir şey yok bölüm için de unutulan yerleri hatırlattım öptüm canlar.
Gecenin bahtı oldukça karaydı. Benimkine benzer bir hali mi vardı sanki? Yutkunuyordum, nefes almaya çalışıyordum ve kalbimi bir acı bohçası haline getiren yakışıklı adamı seyre koyuluyordum. Zümrüt gözlü sevgilim... Seni seviyor olmayı dilerdim, yakışıklığın dışında sana bir değer biçmeyi isterdim. Lakin kalbimi harekete geçiren tek şey dudakların...
Düşünüyorum da son bir iki haftam o kadar hızlı ve stresli geçmişti ki şaşıp kalıyordum doğrusu. Özgür olmadığımı, her yanımın sınırlarla çevrelendiğini savunuyordum. Samimi olarak sadece Çağın ile konuşuyor, kalbimi ona açtığımı düşünüyordum. Peki ya şimdi? Dengelerin birden alt üst olduğu bu durumlardan nasıl kurtulacaktım ki? Çağın bir yana, Anıl? Ya Alkan Bey? Gerçi Alkan Bey'i hayatımda ki erkekler kulübünden saymalı mıydım bir fikrim yoktu. Bana karşı o nazik ve dolu bakışları nasıl yorumlamam gerekirdi, meçhul.
Bütün bunlar deliceydi!
Annemin, babamı aldatıyor olması skandalların ilkiydi. Üstelik kendi eşinin mirasını, üstüne alıp babamdan gizlemesi de cabasıydı. Ya ablama ne demeliydi? Cem'le çıkıyordu. Alkan ve Kayhan Bey Efendileriyle (!) Hilton'da göbek atmaya gidiyordu. Garip olan bendim galiba. Yeni düzene herkes çabucak adapte oluvermişti. Benim sıyrılmış karakterim bir türlü uyum sağlayamıyordu.
Aile şirketinin başına geçecek, istemediğim bir evlilik yapacaktım belki de...
En yakın arkadaşımın başı beladaydı, ne olduğunu bile bilmiyordum. Bu kadar dolu dolu bir hayat bana ağırdı öyleki çökmüştüm çareyi Anıl'ın kollarında buluyordum.
''Daldın öyle, bir sorun mu var?'' İçim acımıştı, haksızlık ediyordum bu çocuğa. ''Hayır, canım ne sorunu?''
Beyaz İnci muazzam bir bar- restoranttı. Beyaz tulumum bile etrafın ışıltısında sönük kalmıştı. İnci şekline benzetilmiş bu yer, denizinde karşısında olunca insanın nutku tutuluyordu doğrusu. Pek kalabalık bir yer değildi, hayatımın kâbustan uzaklaştığı şu dakikalarda gerçekten huzurlu hissetmiştim.
''Tamam öyleyse. İçeri geçelim mi?'' Bakışlarım ile onayladım onu. Konuşulacak epey konu vardı. Anıl ne zaman kitaplardan, filmlerden bahsetse onu susturuyordum. Bu konularda oldukça kültürlü bir erkekti. Ama iş yorumlamaya gelince tam bir fiyasko. Zevklerimiz uymuyordu. Ben tarihi aşk, o romantik komediydi. Sanırım bu bahsettiğim çerçeveyi net bir şekilde anlatmıştır.
''Yemek yiyelim mi, sarhoş mu olalım bebeğim?'' Anıl elimi tuttu. Bebeğim de neyin nesiydi? Öğürmek istedim. Yakışıklı çocuklar sadece susmalıydı ve seksi hareketler yapmalılardı. Bunun üstüne yemek yiyebileceğimi sanmıyordum. ''İçki içelim.''
''Pekâlâ.''
Bar katına çıktık. Saatime baktığımda dokuz olduğunu gördüm. Erkendi. Ki bu oldukça iyiydi. Bizimkiler beni ablam ile dışarıda sanıyordu. Burçin, Evren Ablam'ı arayıp Anıl ile dışarı çıkabilmem için ondan yardım istemişti ve şimdi buradaydım.
''Ne içersin o halde?'' Dudaklarımı ısırdım. ''Cin tonik?''
''Sert başladın, canın çok sıkkın herhalde?'' Deyip güldü. Doğru söylüyordu Anıl. Canım sıkkındı, çünkü saatler önce Alkan Bey ile bir yemeğe gitmiş babam tarafından Anıl'a posta koymam için Alkan'a ispiyonlamıştı. Birde şu annen ve baban birbirlerini sevdiği için değil gerektiği için evlendiler cümlesi... Daha fazla derdim olabilir miydi? Ah... Tabi ki olurdu! Ben Azra idim sonuçta.