Yeni dünyama hoş geldiniz... Beraber başlayacağımız bu serüvende benimle yola çıkan bütün okuyucularıma şimdiden teşekkür ederim.
Bu kitapta geçen kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünü olup her ayrıntısıyla kurgudan ibarettir.
İNFAZ
1. BÖLÜM ~
---
*Ölüm.**
Ölüm, sadece bir yaşamın son bulması değildir; aynı zamanda başka bir yaşam için bir başlangıçtır. Hayatın kaçınılmaz ve acımasız gerçeğidir; insanın ruhunu derinden sarsan, varoluşun en derin köşelerinde yankılanan bir sona ermedir. Öyle bir sondur ki, zorlukların ağırlığı altında ezilenlerin tek kaçış yoludur; sevdiğini kurtarmak için son çare, intikam hırsıyla yanıp tutuşan birinin her şeyini feda ettiği karardır. Ölüm, aşık olmaktır; merhametle şefkati birbirine karıştırmaktır. Kararlı bir ruh haliyle telaşa kapılmaktır; umutla dolu bir kalbin kaygıya yenik düşmesidir. İntikam peşinde koşarken sevgiyi silah olarak kullanmaktır. Bütün duyguların tükendiği, varoluşun nihai durağıdır ölüm. Hiç kimse nasıl öleceğini bilemez; bu yüzden en derin korkularımızın kaynağıdır. Beklenmedik bir anda, hiç ummadığınız bir durumda, aniden ortaya çıkar ve yaşamınızı altüst eden bir güçle vurur...
---
3 YIL ÖNCE
Yağmur, adeta gökyüzünün gözyaşları gibi şiddetleniyordu. Islak saçlarım yüzüme yapışmışken, kalbim babamı izlerken attığı her adımda daha da hızlanıyordu. Tartışmanın kavgaya dönüşmesiyle bazı adamlar birbirlerini itmeye başladı. Babamın bu adamlarla gizlice buluşması büyük bir sorundu ve ne yapacağını merakla izliyordum. Saçları yağmurdan dolayı ıpıslakken dik duruşunu bozmuyordu, elleri kahverengi paltosunda bütün adamlara kafa kaldırıyordu. Adamların patronu ve babamın yıllardır peşinde olduğu Hamit Aydoğan tam karşısındaydı. Bu büyük karşılaşma, içimdeki telaşı zirveye çıkardı. Tek başına olan babamın büyük bir örgütün patronuyla yüz yüze gelmesi, bir planının olduğunu ummama neden oldu. Babam planlı biriydi; yıllarını verdiği bu adamı yakalamak uğruna bu işi hafife almayacaktı. Etrafa bakıp ekiplerin nereye saklanabileceğini düşünürken harabeye dönmüş fabrikanın yanında Osman Komiser'i gördüm. O da benim gibi gizlice izliyordu. Babamın bu işi hafife almayacağını biliyordum.
"Düşündün mü Orhan, kimi seçiyorsun?" Hamit'in soğuk ama keyifli sesiyle odağımı onlara çevirdim. Babam ellerini paltosundan çıkarırken havaya kaldırdığı kağıt parçasını yağmurun damlalarına aldırış etmeden, hatta bilerek ıslanmasını sağlayarak yuvarladı ve ıslak kağıdı hamur haline getirdi. Pütür pütür olan kağıt parçasını yere fırlattı. Bu önemli bir şey olmalı ki Hamit ve adamlarında bir hareketlilik oluştu. Hepsi birden silahlarını çıkarıp babamı hedef alınca, olduğum yerden doğrulup öne atıldım. Beklemediğim bir anda arkamdan bedenimi saran kollar beni engelledi. Ağzımı kapatıp geri çekmesiyle hareket edemez oldum. Haddinden fazla yakın olan kişiye sertçe baktığımda, kaşlarım istemsizce çatıldı. Bu kişi, ailemizin yakın dostu ve babamın en güvendiği insanlardan biri olan Oğuz'du. Gözlerime dik dik bakarak işaret parmağıyla susmamı istedi.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen? Fazla geldin Orhan, bedeli ağır olur!" Hamit'in bağırma sesiyle ikimizin de kafası o yöne döndü. Hamit, babamın yakasını sinirle tutarken babam oralı bile olmamıştı. İstifini bozmadan onun suratına boş gözlerle bakıyordu.
"Bazı şeyleri anlaman uzun sürüyor Hamit," dedi babam, sakin ama derin bir ses tonuyla. "Hırsla, öfkeyle varılacak tek yer yıkımdır. Sana defalarca söyledim; bu işler seni büyütmez, küçültür. Ama dinlemedin. Zaman her şeyi gösterecek, Hamit. Bugün buradayım, ama yarın sen olmayacaksın. O yüzden kararların seni değil, ardında bıraktıklarını da düşünmeli."
Hamit babamın sözlerine sert bir kahkaha attı, ama kahkahasından ziyade yüzündeki öfke barizdi. "Orhan, sen hep aynı! İnsanı kendinden nefret ettirecek kadar soğukkanlısın. Ama şunu unutma," dedi, silahını doğrultarak. "Zaman sadece seni değil, herkesi unutturur. O çok sevdiğin zaafların bile."
Silah sesi yankılandı.
VE ÖLÜM...
Çığlığım, fabrikanın karanlık ve rutubetli duvarlarında yankılandığında, Hamit ve adamları hızla uzaklaştı. İçimde yükselen korkuyla yere düşen bedene doğru koşarken, dünya ağır çekimde ilerliyordu sanki. Gözlerim yaşlarla dolmuştu; yerde hareketsiz yatan babamın alnında oluşan derin yarığa baktım. Vücudu, benimle birlikte kana bulanmıştı, etrafımızdaki su birikintilerine düşen kan damlaları ağır ağır yayılıyordu. Beynime giden tüm sinyaller aniden kesildi; sanki tüm dünya sessizliğe gömülmüş ve zaman durmuştu. Donuk gözlerle kanlı bedene bakarken, siren sesleri kulaklarımı tırmalıyor, uzaklardan gelen bağrışmalar etrafımızı saran insanların varlığını hissettiriyordu. Birkaç adam beni kaldırmaya ve babamdan uzaklaştırmaya çalıştı, ama o an fark ettim ki, uzun zamandır babamın cansız bedenine sımsıkı sarılmıştım. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, onu bırakmadım; bedeni üşüyordu, yağmurla ıslanmış, buz kesmişti... Onu ısıtmam gerekiyordu; yoksa hasta olacaktı, sanki ölüm bile onu ele geçiremeyecekmiş gibi.
"BABA! Babam üşüyor, babam hasta olacak, ısınması gerekiyor! Hava çok soğuk, o da soğuk, lütfen yardım edin, tek başıma ısıtamıyorum. LÜTFEN!" Her yandan uzanan yardım ellerine rağmen babamdan ayrılmadım, ta ki o tanıdık ses ve beni saran kollara kadar.
"Efsun, sakin ol. Bak, biliyorum zor bir durumdayız ama dik durman gerek. Tamam mı? İzin ver, onu yerden kaldırsınlar." O an, öfkenin nasıl gözleri kör ettiğini, kulakları sağır ettiğini, zihni nasıl uyuşturduğunu anladım. Sinirle yerimden kalkıp babamdan uzaklaştım; herkes ne yapacağımı izlerken, bazıları babamla ilgilenmeye devam etti. Tüm bedenim titrerken, zar zor ayakta durabiliyordum. Ona döndüğümde, bana yaklaşan kollara ani bir refleksle sert bir tokat attım.
"Efsun kızım-" Osman Amirin sözünü keserek bağırdım.
"BANA KIZIM DEME! BEN SENİN KIZIN DEĞİLİM! ADIMI AĞZINA ALMA! Kimse adımı ağzına almasın, hiç kimse. Özellikle de sen!" dedim, ona nefretle bakarak. Yüzüme bakmadı; hatasını biliyordu. Eğer beni o an tutmak yerine ekiplerle beraber yardım etseydi belki de şuan babam hayattaydı. Konuşmak için ağzını araladığında, arkamı dönüp ambulansa doğru yürüdüm.
Babamın ellerini tuttum; her düştüğümde beni kaldıran, ağladığımda dik durmamı sağlayan, gözyaşlarımı silen, saçlarımı okşayan o elleri. Kalbime mühür gibi işleyen o elleri, bir gün beni de bırakacaklarını bilmeden sıkıca tuttum. Gözyaşlarım akarken yüreğimde derin bir acı bıraktı; bu yara ömür boyu benimle yaşayacaktı. Tüm anılar, bir daha yaşanmayacak şekilde gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti. Düşünmek bile imkânsızdı.
---
Yağmur, gökyüzünden yeryüzüne düşen her bir damlasıyla adeta tüm kötülükleri temizlemeye çalışıyormuş gibi ince ince yağıyordu. Saçlarımın köklerini ıslatan bu çiseler, soğuk rüzgârla birleşerek tenimde buz gibi bir iz bırakıyordu. Gözlerim, mezar başında babamın ismini haykırarak ağlayan anneme takıldı; ardından, çukura kürek dolusu toprak atan Osman'a. Yanına yaklaştığımı fark edince durdu; ellerinden küreği alıp, umursamadan toprağı küreğe doldurdum. Bir gün hepimizin döneceği toprağı, babamın bulunduğu çukura attım. O an anladım ki, bundan sonra hayatımın tek amacı intikam olacaktı. Aşkı hiçe sayarak, dostluğu göz ardı ederek, güveni yıkarak ve merhameti kenara bırakarak yaşayacaktım. Siyah, en nefret ettiğim renk olurken, kırmızı öfkemin rengi olacaktı. İntikamımı almadan ölmeyecektim; ne olursa olsun. Babam, hayatımda en değerli varlıktı ve onu elimden alanlara bunun bedelini ödetmeye yemin ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNFAZ~
ActionO gece her şeyin değiştiği geceydi. Orhan, kızını tehlikeden korumak için kendini feda etti ve örgütün ellerinde can verdi. Efsun, intikam peşinde koşarken, örgüte bağlı Komiser, farkında olmadan ona yardımcı oldu. Ancak, her ikisinin de bilmediği b...