3.Bölüm:Asya Soykan

132 40 58
                                    

Asil'in benliğinde ki duygular karışmıştı. Ondan en değerlisini almışlardı. Ondan herkesin almışlardı. Ondan babasını almışlardı. Zihnindeki tüm bu düşünceler kendini kaybetmesine sebep oluyordu. Ne kadar süredir yerde, ayaklarının üzerine çökmüş bir vaziyette olduğu hakkında hiç bir fikri yoktu. Ona dakikalardır tedirginlikle bakan,seslenen,ağlayan Gülfem Teyze'nin varlığını bile fark etmemişti. Tüm bu düşünceler arasında ayağa kalktı. Kaybetme duygusu öfkeye dönüşmüştü. Elini yumruk yapmıştı. Sıkmıştı. Kızarmıştı. Hissetmiyordu. Sanki o an okyanus kadar mavi ve derin olan gözleri gece karanlığına bürünmüştü. Gülfem Teyze onu ilk defa böyle görüyordu. Onun için korkuyordu. Asil Deniz çocukluğundan beri duygusaldi. Gülfem Teyze babasını kaybetmesinin onu etkileyeceğinin bilincinde olmasına rağmen onu bu denli öfkeli görmeyi beklemiyordu. Asil'in Gülfem Teyzeyle çok kısa bir an gözleri kesişmişti. Bir şey demedi ve hızlıca salona yöneldi. Gülfem Teyze anlamamıştı. Nereye gidicekti? "Nereye"diye seslendi. Hızla peşinden koştu. Asil ona cevap vermedi. Duymazdan geldi. Kapıyı açıp evden çıktı.Arabasina bindi. Navigasyonu açtı ve "Ephermal" restoranının konumunu arattı. Arabayı o kadar hızlı kullanıyordu ki kırk beş dakikalık yere on beş dakikada varmıştı. Polisler her yere güvenlik şeridi çekmişlerdi. Kalabalık restoranın önünde toplanmıştı. Çoğunluk ya gazetecilerden ya da haber muhabirlerinden oluşuyordu. Hızla kalabalığın arasından geçti. Güvenlik şeridinin altından geçip polislerin inceleme yaptıkları restorana girdi. İnsanlar ona itiraz ediyor ve bağırıyorlardı. Fakat umrunda değildi. Derken onu gördü. Babasını...Polisler onu ceset torbasına koyuyorlardı. Polislere ve insanlara aldırış etmeden ceset torbasının yanına gelip yere çöktü. Polisler şaşkındı.Nolduguna anlam veremiyorlardı. Çünkü önlerinde duran genç cesedi torbaya koymalarını engellediği yetmezmiş gibi ona sarılıyordu. Sanki küçük bir çocuktu ve zaman durmuştu. Tüm bunları ağlayarak uzaktan izleyen ve onu anlayan tek bir kişi vardı. Kardeşi...Işıl Boran
Olay Gecesi (Asya'dan)
Gözlerimi araladığımda nerede olduğumu anlamaya çalışmıştım. Işık fazla parlaktı ve gözlerimi rahatsız ediyordu. Asil'in elini sırtımda hissetmiyordum. Ama yanımda olduğunu duyduğum sesten anlamıştım. "Işıl ışıkları kapat güzelim. Onu rahatsiz ediyor"dediğini duymuştum. Etrafıma göz gezdirdiğimde yandaki yeşil koltuklar dikkatimi çekmişti. Koltukların yaslı olduğu duvarda beş tane uzun raf çapraz ve birbirinin altına denk gelicek şekilde duvara sabitlenmisti. Raflardaki kitaplar alfabetik sırayla dizilmişti. Nedense tavanın ve duvarların rengi dikkatimi çekmişti. Açık mavi...Asil'in gözleri gibiydi. Yeşil koltukların tam ortasında kahverengi meşe ağacından yapıldığı belli olan bir masa bulunuyordu. Dekor bütünüyle okyanusun tam ortasında olan bir adayı animsatiyordu. En son Asil ile göz göze geldiğimizde "Neredeyim ben" diye sordum. Yüzünde yarı şaşkın yarı tedirgin bir ifade vardı. "Hatırlamıyor musun?" dedi. Ve yanında adının Işıl olduğunu hatırladığım halka küpeli kız cevap verdi. "Bayıldın" dedi."Abimin staj yaptığı hastaneye götürdük seni. Kan şekerin düşmüş. Birde epilepsi belirtilerin var. Kendine zar zor geldin"dediğinde Asıl devam etti. "Kendine geldiğinde ise eve gitmek istemedin. Annene gitmek istediğini söyledin. Tetkiklerinin yapılmasına ve kendine gelmene rağmen yüzün hâlâ soluktu. Tam olarak iyi sayılmazdın. Başına bir şey gelmesinden korktuk.Seni tek bırakmak istemedik. Evimizdesin."dediğinde dudaklarım aralandı. Tanımadığım kişilerin evindeydim. Asille konuşmanın bile bir risk olduğunu düşünürken şu an onun evinde bulunuyordum. Hemen yerimden doğruldum. Cebime baktım. Telefonum...Telefonum yoktu. Işıl gülümsedi ve elindeki telefonu bana uzattı. "Bunu mu ariyorsun?"dedi. Evet diyerek telefonu elinden aldım. Ekranına baktığımda Talat Kiran'dan gelen aramaları ve mesajları görmeme rağmen mesaj ve arama kutusunu açmadım. Derken zihnimdeki o sesi hatırladım. Annemin sesini ve bana dediklerini beynimin içine kazımışlar gibi hissediyordum. Sanki ellerimden temizledigim kan beynime bulaşmıştı. Napicaktim? Burada duramazdim. Durmam büyük bir hata olurdu. Ayağa kalktım. Onlara bakıp "Artık gitmeliyim" dedim. Cevap vermelerine bile fırsat tanımadan kapıya yöneldim ve çıktım. Talat Kıran'ın yanına gidemezdim. Büşraya'da gidemezdim. Çünkü beni orada bulurdu. Müzik atölyesi... Müzik atölyesine gidicektim. Yedek anahtarı bende mevcuttu. Talat Kıran hukuk fakültesini bana  bıraktırdıktan sonra gece yarıları ondan gizli bir şekilde müzik atölyesindeki piyano kursuna gidiyordum. Daha sonra  Büşra sözümona "yanlışlıkla" ağzından kaçırmasıyla Talat Kıran öğrenmişti. Gitmeyi bırakmama rağmen anahtarı bende duruyordu. Piyano hocam o kadar çok güveniyordu ki yedek anahtarı tek bana vermişti.  Talat Kıran kursa gittiğimi bilmesine rağmen konumunu bilmiyordu. Konumunu bilmediği tek yer bu atölyeydi. Genelde beni takip ettirirdi. Fakat onun ve adamlarının hangi saatte ne yaptığını, nereye gittiğini ve ne zaman beni takip ettiklerini bildiğim için bu atölyeyi ögrenmemesi amacıyla büyük bir çaba sarf etmiştim.  Genelde adamları 01.30-03.00 saat aralığında ne yaptıklarını tam olarak hiç bir zaman cözemedigim fakat her şeyden çok merak ettiğim "mahzen" dedikleri yerde görevli oluyorlardı. Talat Kıran ise o saatlerde hayalet oluyordu. Hiç bir şekilde hiç kimse ona o saatlerde ulaşamazdı. İzlerimi çoğalttığı geceler hariç...Ama alışmıştım ve öğrenmiştim. Bu 7 yıldır böyleydi. Talat Kıran cani bir adamdı. Ben bir caninin kızıydım. Ta ki bu geceye kadar... Annem haklıydı. Ben bu geceden sonra "katilin kızı"ydım. Ve hayatım asla eskisi gibi olmayacaktı.

Çünkü Talat Kıran'ın karanlık tarafında noldugunu çözmek için kendimi yakıcaktım. Yolumu aydınlatan ateş yine kendim olucaktım. Ben Asya Soykan.

Bu geceden sonra karanlıkları aydınlatan ateş olmaya yemin etmiştim.

KATİLİN KIZI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin