"Ne bu ses sabahın köründe?" Rahatsızlıkla doğruldum yatağımda. Cansu her zamanki gibi yoktu. Aşağıdan gelen müzik seslerine aldırış etmeden girdim lavaboya. Elimi yüzümü güzelce yıkayıp çıktım odamdan. Merdivenlerin başına geldiğimde, aşağıda dans eden Enes'i gördüm. Cansu ise sadece onu izliyordu. Hâlâ tam uyanamamış olmamla indim merdivenleri. "Cidden mi?" Beni hiç umursamadan dansına devam etti, Enis.
"Enis, uyandı!" Cansu'nun uyarıcı sesine karşılık dönüp bana baktığında, müziği kapatıp yanıma geldi. "Günaydın." dedi gülerek. "Sayende!" dedim hiçbir şekilde gülmeden mutfağa geçerken. Güzel bir kahvaltı hazırlamak istiyordum. "Sabahları sevmiyorsun diye akşama kadar uyuyamazsın!" Mutfağa giren Enis'e hiç bakmadan devam ettim kahvaltıyı hazırlamaya. "Rahat bırak kızı." Her zamanki gibi, Cansu'nun sesini duyduğunda sustu.
"Bugün önemli bir toplantım var." Enis'e dönüp çayımı yudumladım. "Ben çıkıyorum." Ona el sallayıp kahvaltımıza devam ettik. "Kahvaltıdan sonra dışarıya çıkalım mı?" Elimdeki çatalı bırakıp düşünceli tavırlarımı yerleştirdim suratıma. "Bilmem ki. Nereye gideceğiz?" O da çatalını bırakıp bana döndü. Ama gözlerinde korkak bir ifade vardı. "Yusuf yazdı." Yutkunarak dinlemeye devam ettim. "Eskisi gibi buluşmamızı istiyor." Biraz durduktan sonra devam etti: "Tabii istersen?" Ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilmiyordum. Dün söylediklerini sarhoşluğuna vermiştim ama şimdi eskisi gibi olmak için çabalaması, aklımda tonlarca soruların oluşmasına sebep oluyordu.
Onunla zaman geçirmek ne kadar da hoşuma gitse, o kadar aklıma gelirdi imkansızlığımız. Sevginin herkese, sevdanın ise bir kişiye verildiğini öğretmişti o.
"Gideriz," dedim düşüncelerimden uzaklaşarak. Her bir araya geldiğimizde, birbirimizi gördüğümüzde, içimizin sızlamaması için arkadaş kalmayı istesek de, içimizde bir yerlerde birbirimiz hep olacaktık. Onu kaybetmek, kendimi kaybetmekle aynıydı.
Yarım saat süren hazırlığımızın sonunda, eskiden geldiğimiz kafeye gelmiştik. Yusuf tam karşımda oturuyor ve bakışlarını neredeyse benden hiç ayırmıyordu. "E, konuşun hadi biraz." Yusuf, Cansu'ya bakıp derin bir nefes aldı. "Ben yokken nasıldı?" diye sordu bir anda. Bu sorusunun sadece bana olduğunu biliyordum. Cansu bana bakıp benim yerime cevapladı: "Kötü gibiydi." Gibisi az kalır Cansu, kötüydü. Sonra bana döndü, Yusuf. Benden de bir cevap beklediği belliydi. "Sessizdi," dedim tek bir kelimeyle. O hayatımda olmadığı günlerin özetini vermiş gibiydim. Sadece bir kelime söylemiştim ama sanki o çok şey anlamıştı. Gözlerimden, yüzümden, düşüncelerimden anlamıştı. Ben bile kendimi anlayamazken, o anlamıştı.
"O çocuk," dedi. Cansu ile birlikte ona döndük. Meraklı bakışlarımız onun üzerindeydi. "Bir daha hiç karşıma çıkmadı." Bir şeyler anlamak istediğini biliyordum. "Anlamadım?" dedim kaşlarım çatılı bir şekilde. "Siz yemeğe gittiğiniz akşam konuştuğumuzda,
sana bir erkeğin yanıma geldiğini söylemiştim. O çocuktan bahsediyorum." Kimden bahsediyordu? "İsmini söylemediğini söylemiştin, değil mi?" Başına salladı. "Anlatsana bana, nasıl biri?" Yerinde hareketlenip doğruldu. "Uzun boylu," diye başladı. "Siyah saçlı, iki yanağında da gamzesi var.' Son cümle beni benden alıp götürmüştü. Tahminler aklımdan geçerken, Yusuf'u dinlemeye devam ettim. "Sinirliyken bile gamzeleri çıkıyor. Hafif dalgalı saçları var. Gözlerinin rengini çok iyi hatırlıyorum. Elaydı. Karanlıkta bile belli oluyor şerefsizin göz rengi!"Artık emindim, bu kişi Emir'di. Neden böyle bir şey yapmıştı? Tuhaf ve önemli olmayan bir insandı sadece ama zahmet edip bunları yapıyordu. "Ne dedi?" Yusuf bu kadar çok soru sormama anlam veremiyormuş gibi bakıyordu. "Buse," dedi ellerini masanın üzerinde birbirine kenetleyerek. "Sen ona mı aşık oldun?" Yüzümdeki gerilmiş ifadeyi belli etmemeye çalışıyordum ama belli ediyordum. "Buse birine aşık olmuş olsaydı, ilk bana söylerdi." Cansu'nun arada kaldığım zamanlarda beni olayların ortasından çekip alması, ona karşı hiç bitmeyecek olan sevgimin büyütüyordu. "Saçmalama, Yusuf!" Başını sallayıp Cansu'ya döndü. "Hiç değişmemişsin," dedi, "Buse'nin yerine konuşuyorsun yine." Yusuf'un bu cümlesine hepimiz gülüp, önümüzdeki kahvelerimizi yudumladık. "Akşam bara gideceğim, gelmek ister misiniz?" Cansu bana dönüp dudaklarını büzdü. "Hiç bilemiyorum." Yusuf gözlerini Cansu'dan çevirip bana baktı. "Sen?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙶Ü𝙽 𝙸Ş𝙸Ğ𝙸 (Atlas Üç)
RandomHer şey, bir katilin deposunda başlamıştı. Aylar öncesinden onu takip eden Emir ve bunun farkında bile olmayan Buse, bu adam tarafından kaçırılınca, artık her şey farklılaşır. İki katil, bir suçlu beden... Hepsinin suçu farklı, yarası birbirlerinde...