𝐄𝐦𝐢𝐫 𝐒𝐚𝐫ı𝐡𝐚𝐧'𝐝𝐚𝐧...
Buse'yi her unutmaya çalıştığımda, bir şeylere ihanet ediyormuşum gibi geliyordu. Gözümün önünde olması, onu daha çok korumam için bir fırsattı. Onun bana alışma çabası için, benim ona tekrar aşık olmam için bir fırsattı. Ve galiba ben Buse'ye tekrar aşık olmuştum. Belki de hiç vazgeçmemiştim.
Ona mahzenleri gösterdiğimiz ilk gün, orayı nasıl bulduğunu sormuştum. "Büyüleyici." demişti sevdiğini belli ederek. Bir şeyler mırıldanmıştım ve onun anlamadığından adım gibi emindim. "Senin kadar olmasa da." demiştim, Buse. Ama sen belki hiçbir zaman o anda ne söylediğimi bilmeyeceksin.
Sana söyleyemediğim çok şey oldu, Buse. Seni bekleyeli, görmeyeli, özleyeli çok oldu. Uzun aradan sonra seni görünce anladım ki çok özlemişim. Ben ilk defa birine bu kadar aşık olmuştum ve ilk defa birine bu kadar güvenmiştim. Yaren'den başka kimseyi odasına almayan ben, seni yatağımda yatırdım, Buse. Sana güvendim çünkü. Ruhundaki sıcaklığı hissettim. Ruhunun sıcaklağı, kalbimi ve aklımı ısıttı.
Hani bana annemin mezarına gitmeyi teklif etmiştin ya, Buse. Ben... Sanırım korkuyorum. Suçluluk duygusundan dolayı korkuyorum. Bu olayı bir tek Yaren'e anlatma cesaretim vardı. Sana da anlattım. Beni ikinci anlayan kişisin, Buse.
Biliyor musun, Buse. Ben de babamdan nefret ediyorum. Kendimden, annemi kapattığım o odadan ve o evden nefret ediyorum. Ağlamaya bile fırsatım olmadı. O gün hastanede annemin cesediyle uyuduğumda, ona sımsıkı sarıldım. Biliyordum, onu bir daha asla göremeyecektim. Kokusunu içime çektim. Tıpkı senin gibi kokuyor. Ne bileyim, Buse, sanki bana annemi hatırlatıyorsun.
Belki de sana baktıkça pişmanlık hissimin çoğalması bu yüzdendir.
Ben annemi unutmaya çalıştıkça sen çıktın karşıma. Annemi unutmayı diledim ve bu da bir ihanetti. Ama unutamamak, beni mahvediyordu. Uyuyamıyordum.
Ben ilk defa o gün korkmuştum, Buse.
Bu yüzden katil oldum. Bu yüzden öldürdüm suçlu insanları. Kendimi öldüremediğim her gün, birilerini öldürdüm ben.
Tüm Türkiye'de bizi aradılar. Bulamadılar. Buldukları gün, ölmüş olacaktık. Yaren kapattı izlerimizi. Bizi buldukları gün, herşey düzelmeyecekti, daha kötü olacaktı.
Ve sen, Buse. İyi ki geldin, lütfen gitme...
𝐁𝐮𝐬𝐞 𝐒𝐨𝐲𝐥𝐮'𝐝𝐚𝐧...
Uykum beni kabustan kabusa sürüklerken, nefes nefese uyandım korkunç kabuslarımdan. Işık açıktı. Bir el kolumu tuttu. "İyi misin, gel, su iç." Emir yanımdaydı. Onun burada olmasının rüya olup olmadığını düşündüm bir an. Bir uzattığı suya, bir ona baktım. Yavaş yavaş içirdi bana. Kafamı tutan elleri ayrıldı benden. "Korkma," tepki veremeden baktım sadece. Şaşırdığımı her halimden anlıyordu. "Gece boyunca birkaç rüya gördün. Su içmeye kalkmıştım. Konuşmalarını duydum ama anlayamadım. Arkadaşınla konuştuğunu düşünüp girmedim ama sonrasında bağırdın. Ben de odaya dalmak zorunda kaldım. Yaren'de sesini duyup gelmişti benimle. Ama sonra onu gönderdim. Neyse ki uykumuz hafif." Anlattıklarını hatırlamaya çalıştım. Sonra bir kabusumu hatırladım zar zor. "Birinden kaçıyordum." dedim. Dinlemeye başladı. "Birkaç yerimden yaralanmıştım. Sonrasını hatırlamıyorum." Başını sallayarak hareketlendi. "Uyu, ben buradayım." Battaniyeyi biraz daha açıp yatmamı kolaylaştırdı. Onun burada olmasının verdiği güven ile kolaylıkla daldım uykuma...
Açık perdelerden gelen güneş ışığıyla açtım gözlerimi. Gözüme vuruyordu. Tek gözümü kapatıp doğruldum yataktan. Yanıma baktım. Tahmin ettiğim gibi, Emir benden sonra uyuya kalmıştı. Bu, beni uyurken ikinci bekleyişiydi. Belki bu benim bildiğim kadarıylaydı.
Esrarengiz bir insandı. Gizemi çözülememiş ve çözmesi zor olan esrarengiz bir olay. Sonra biri gelir, onun yanında güvenli hisseder ve onunla herşeyini paylaşır.
Dertlerimiz, birilerine anlatmadıkça çözülmez. Emir'e o güveni verebilmiştim. Bana güvenip anlatmıştı. Ve ben onun güvenini asla sarsmamak için herşeyimi ortaya koyacaktım. Bu güne kadar bana yaptığı herşeyden dolayı ona borcum vardı.
Onu uyandırmak istemeyerek kalktım yataktan. Dün gece, ben kabuslardan kabuslara geçerken, benim başımda beklemişti.
Yorgun olmalıydı. Odadan çıkmadan elimi yüzümü yıkadım ve sessizce çıktım odadan. Yaren karşıma çıkınca, benimle birlikte indi merdivenleri. "Emir hâlâ uyuyor sanırım?" Gülerek başımı salladım. "Evet, yorulmuş olmalı." Merdivenler bittiğinde mutfağa girdik. "Dün gece senin kabusların bitene kadar uyumayacağını söyledi. Söylediği herşeyi yaptığına kefilim." Kahkaha attım ona bakarak. O da güldü benimle aynı anda. Kahvaltıyı hazırladık normal bir hızla. Hazırladıklarımızı salondaki masaya koyup, ellirimi belimde birleştirdim. "Ben Emir'i çağırayım." Yaren başını salladığında, salondan çıktım. Çıktığım gibi sert bir bedene çarpışım bir olmuştu. "Ben de seni çağırmaya geliyordum." Gözlerini ovalayarak esnedi. "Hâlâ uykun var." dedim çıktığım salona tekrar girerek. Esnemekten konuşamıyordu bile. Masaya oturduğunda telefonunu aldı eline. Biz kahvaltımızı yapmaya başladığımızda, telefonunu koltuğa fırlatarak başladı kahvaltısına. Yine televizyon izleyerek kahvaltımızı yapıyorduk. Fazla acıkmadığımı hissediyordum. Birkaç lokma daha alıp kalktım masadan. "Biraz daha ye." Benim bu kadar çabuk doymama tepki gösteren kişi özellikle Emir olurdu. Başımı sağa sola salladım dudaklarımı büzerek. Israr ekmek istemediğini biliyordum.
Lavaboya girip elimi yıkadım ve kurulayıp çıktım. Emir ayakkabılarını giyerken başıyla yanını işaret etti. Ona ilerledim. "Gidiyoruz."
"Nereye?"
"Nereye götürürsem." Nereye götüreceğini merak ederek giydim ayakkabılarımı. Kapıyı açıp dışarıya çıktığında, ben de onu takip ettim. Bir sürü sokaktan geçtik ve dakikalar sonunda bir dükkanın önünde durmuştuk.
"Burası İhsan abinin mekanı. Bazen geceleri geliyorum. Ben de yedek anahtarı var. Uzun yıllardır aynı mahalledeyiz. Şuanda açık, bir ara gece geliriz. Daha güzel oluyor." Bir adım atıp kapıyı itti. Biraz ilerleyip kalabalığa baktığımızda, bir adam gülerek bize yaklaştı. "Emir oğlum, hoşgeldin. Bu hanım kızımız kim? Sevgilin mi?" Sevgili. Bir kelime bir insanı ancak bu kadar şoka uğratabilirdi. "Hoşbulduk abi. Evet, sevgilim." Bir dakika, ne? Sevgili mi? Emir'e baktım hiçbir zaman bu kadar şaşırmadığımı belli ettirerek. Uzanıp elimi tuttu ve sıktı, bir şeyler anlatmak ister gibi. İhsan abi göz kırpıp arkada duran çocuklara işaret verdi. Saniyeler sonra bizim yaşımzdaki çocuklardan biri, elinde iki tane şişeyle geldi. Uzatıp Emir'e verdiğinde, beni merdivenlere yöneltti. Elimi bırakmamam için sıkı tutuyordu. Terasa çıktığımızda elimi bıraktı. Sandalyelerden birine oturdu. Ben de oturdum. "Ne yapmaya çalışıyorsun?" Bu soruyu soracağımı tahmin ediyordu zaten. "İhsan abi, buraya sevgilim ile gelmemi istediğini söylerdi hep. Buraya genelde gece gelirdim ve çoğunlukla ya Yaren ile, ya da tek olurdum. Vasiyeti gibi bir şey işte. Kusura bakma. Ve onun yanında yapacağım şeylere şaşırmış gibi bakma. Anlamasın." Bu söylediklerini çabuk kabullenmiştim ama bir türlü şaşkınlığımı atamıyordum. "Sevgilim" demişti benim için. Evet, sadece bir oyundu ama içimde kelebeklerin uçmasına müsade ediyordu.
Saatlerce kaldık orada ve hiç içmediğimiz kadar içtik belki de. Sanki onun yanında günahlar bile sevap gibiydi. O yanımdayken dünya çok güzeldi sanki. Ona aşık olacağımı hayatım boyunca hiç düşünmezdim.
Aşık olmak bir anlık bir hataydı belki ama o hataya düşmek bile güzeldi. Ve hepimiz düşmüştük.
Dünyası kötüydü ama benim dünyamı güzelleştirmek için elinden gelenin en iyisini yapıyordu. Dünyamı güzelleştiren adam, sanırım sana aşık oldum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙶Ü𝙽 𝙸Ş𝙸Ğ𝙸 (Atlas Üç)
RandomHer şey, bir katilin deposunda başlamıştı. Aylar öncesinden onu takip eden Emir ve bunun farkında bile olmayan Buse, bu adam tarafından kaçırılınca, artık her şey farklılaşır. İki katil, bir suçlu beden... Hepsinin suçu farklı, yarası birbirlerinde...