Adamların gösterdiği odada yaklaşık iki saat geçirmiştim. Bu iki saati bazen uyuyarak, bazen ise sadece oturarak geçirmiştim. Ne kadar canım sıkılsa da, odada bulunan televizyonu hiç açmamıştım. İki saatin sonunda odanın balkonuna çıkıp biraz hava almak istemiştim.
Hiçbir zaman aklımdan gitmeyen sorular ve düşünceler, bugün gelmez olmuştu. Ama artık onları bile düşünmekten bıkmıştım.
Sabah esintisi tenime güzelce vururken sadece gözlerimi kapatıp rahat olmaya çalıştım. Soğuk havalar her zaman ilk tercihimdi ve şuan en sevmediğim vakitte, en sevdiğim anı yaşıyordum.
Sabah ve soğuk.
İki imkansız.
Biraz daha balkonda havanın güzelliğini izleyip içeriye girmiştim. Dakikalar sonra kapının çalışıyla dikkatimi kapıya yönelttim. "Gir." Gelenin Salih olması, dikkatimin boşuna dağılmış olduğu anlamına geliyordu. "Normalde tıklatmazdın." Göz devirip ellirini birleştirdi. "Ne zaman gideceğim?" Gözleri odada gezindi. "Biraz daha misafirimizsin." Çok güzel bir şeymiş gibi tebessümle söylüyordu bunu. "Niye geldin?" dedim yataktaki örtüyü yatmak için açarken. "Ne yaptığına bakmaya geldim." Dediklerini hiç umursamadan girdim örtünün altına. "Sizin olduğunuz bir evde en fazla ne yapabilirim ki? Sadece yatıp, boş boş duvarı izlerim. Ha birde balkona çıkarım arada." Sanki kaçırılmamışcasına konuştuğum cümleleri şaşkınlıkla dinliyordu. "Peki." dedi kapıya yönelerek. Gidişini izlemeden kapattım gözlerimi. Yine uyuyacaktım. Ne de olsa onların olduğu bir evde yapılacak tek şeylerden biriydi. Kabuslarımla uyudum, rüyalarımı unuttum...
"Uyan." dedi bir ses beni uykumdan uyandırarak. Rahtasız bir şekilde doğruldum yatakta. Gözlerimi açtım zar zor. Alt katta gördüğüm adamlardan biriydi. "Salih Bey, aşağıya, akşam yemeğine çağırıyor. Zorunlu dedi." Yataktan istemeyerek kalktım ve gözlerimi ovaladım. Hızlıca odada ki tuvalete girip yüzümü yıkadım. Odadan çıktığımda az önce beni çağırmaya gelen adamı gördüm. Merdivenlerin olduğu tarafa yöneldiğimde o da peşimden geliyordu. Merdivenlerin yarısına gelmiştim ve Salih'i buradan görmem zor olmuyordu. Büyük salonun köşesinde olan yemek masasına oturmuş, gelmemi bekliyordu.
"Geleceğini biliyordum." Sandalyeme oturunca o da su dolu bardağa uzanıp bir yudum aldı. Önündeki yemeği yemeye başladığında, ben de aynı şekilde yaptım. Sonra şarabı içtim yavaş yavaş. "Beni neden kaçırdınız?" Mükemmel bir soru. Yemeğini yemeyi bırakıp bana döndü ama cevaplamadı. "Patron öyle istedi deme sakın! Bir nedeni olmalı." Gözlerini kaçırıp başka tarafa bakındı. "Öldürmek için." Ciddi bakışları bu sefer üzerimde gezindi. Ben ise normal bir şey duymuş gibi bakıyordum. Kahkahası doldurdu büyük salonu bir anda. Yüzüme bakıp bir kahkaha daha attı. "Şakaydı!" Yapmacık bir şekilde gülümsedim. Aklınca benimle eğleniyordu. "Söyleyemem." dedi nihayet kahkaha atmayı bırakarak. Yemeğime devam ettim ona bakmayarak. Ne kadar merak etsem de söylemeyeceklerdi belli ki.
"Yusuf'u çok seviyor olmalısın." dedi en anlamsız bir zamanda. "Nereden çıktı şimdi bu?" Yemeğimden bir kaşık daha alarak ona baktım. "Sizi görmüştüm." dedi. "Bakışlarınızdan belli." Bakışlardan? Onunla konuşurken ona nasıl bakıyordum acaba? "Yine senin saçmalıklarından biri işte!" Sadece sırıttı. Bir şey demedi.
Yeterince doyduğumda masadan kalktım. "Bu kadar mı?" dedi yemeklere bakıp. Başımı salladım. "Bu kadar." Başka bir şey demesini beklemeden teker teker çıktım merdivenleri.
İki gündür aynı günü yaşıyormuş gibi hissediyordum. Aynı şeyleri yapıyordum.
Aklıma Enis geldiğinde telefonumu bulmak için etrafıma bakındım. Yatağın yanındaki komodine baktığımda orada gördüm. Hızlıca elime aldım. Enis'i aradım ve açması için bekledim. "Alo, Buse." dedi telefonu açısıyla. "Nasılsın? Arkadaşın gelmiş." Bir şey anlamamış olmasına mutlu olarak tebessümle cevap verdim. "Evet," dedim, "çok iyiyim. Sen nasılsın? İşler nasıl gidiyor?" Arkadan gelen sesler şirkette olduğunu belli ediyordu. "İyi gidiyor. Baya bir işim var bugün." Sürekli işi düşünmesi, işini sevmesi ve hiç sıkılmaması imkansız ama gerçekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙶Ü𝙽 𝙸Ş𝙸Ğ𝙸 (Atlas Üç)
AléatoireHer şey, bir katilin deposunda başlamıştı. Aylar öncesinden onu takip eden Emir ve bunun farkında bile olmayan Buse, bu adam tarafından kaçırılınca, artık her şey farklılaşır. İki katil, bir suçlu beden... Hepsinin suçu farklı, yarası birbirlerinde...