Eski bir yalıdan günümüz kafesine dönüştürülen bir mekânda vakit geçirmeye karar vermiştim. Biraz spor yapmış ve fena halde acıkmıştım. Diğer yandan birkaç saat yalnız kalıp çalışmak istiyordum. Tüm bunlara imkân tanıyan mekanın her odasına konan çeşit çeşit masa, sandalye ve berjerler, yeşillikler içindeki koca bahçesi, ister çalışmak için isterse çeşitli buluşmalar için gelenlere kucak açıyordu. Önce eski yalının içerisinde bir keşif yürüyüşüne çıktım. Hangi köşelerin boş olduğunu görüp nerede oturacağıma karar vermem gerekiyordu bir şeyler almadan önce. Bahçe güzeldi ama biraz kalabalıktı. Orada istediğim odaklanmayı elde edemeyeceğime karar verdim. İlk katta sipariş verilen bir alan, tuvaletler ve iki üç tane masa vardı sadece. İkinci kata doğru çıkmaya başladım.
Merdiven boyunca tavandan sarkıtılmış loş ışıklar vardı. Gündüz olmasına rağmen yalının içerisinde kullanılan koyu renkli ahşaplar, içerideki ışığı sıcak bir hale getiriyordu. Bu katta hiç kimse yoktu, bu da biraz sıkıcı olacağı için son kata çıkmaya karar verdim. Son katta bir büyük, üç küçük oda ve her birinde oturan kişiler vardı. Bu kadar insan bir aradayken nasıl bu kadar sessiz olabiliyor, şaşırmıştım. Bu katta yer alan iki balkona bakmak için yürüdüm. Amacım manzaralı bir köşe kapmaktı açıkçası. Hava güzeldi, denizin ve ağaçların rengini görerek, arada başımı kaldırdığımda gözümün gönlümün açıldığı bir ortamda çalışmak istiyordum. Balkonlar küçük olduğu için çok alternatif sunmuyordu bana, yine de içimden ne güzel bir köşe, diye geçirdim dolu masalara bakarken. Sonra nasılsa bu katta bulunan boş bir yere geçerim, diye düşünerek ilk kata indim ve siparişimi verdim. Bir sandviçle çay kaptım. Siparişimi teslim almış yukarı çıkarken merdivenlerden inen bir çift gördüm. "Bunlar balkonda oturanlar değil miydi?" dedi içimden bir ses ve minik bir heyecan kapladı içimi. Göz ucuyla balkona baktığımda Voila! Masalardan biri boşalmış ve yalının bana göre en güzel masasını kapmıştım. Bugünkü dilek hakkımı doldurmuş muyumdur Tanrım?
Bir süre yemeğimi yiyip manzaranın tadını çıkarmış ve sonra çalışmaya başlamıştım. Telefonumu kontrol ettiğimde ilk oturduğum andan itibaren üç saat geçmiş olmasına inanamadım. Resmen zaman kavramımı yitirmiştim. Telefonumda birkaç bildirim vardı. Annemden gelen bir arama, oturma süremi doldurduğuma dair uygulamadan gelen bildirim, Asya'dan gelen bir mesaj;
"Hazırlan, bugün partiye gidiyoruz!"
Asya ve bitmek bilmez yaşam enerjisi, bazen beni tüketiyordu. Onu çok seviyordum ama... Tüketiyordu.
"Çalışmam gerek, beni pas geç," diyerek mesajına karşılık verdim. Aslan'ın bahsettiği parti günü gelmişti.
Ardından uygulamanın öğüdünü dinleyerek toparlanıp kafeden çıktım. Hava çok güzeldi, sahil boyunca yürüyüp yurda dönmeye karar verdim. Hala spor kıyafetlerimleydim. Güzel bir duş sonrası kütüphane geceleri beni bekler, diye geçirdim içimden.
Yürürken bir yandan da annemle konuştum. Sesini duymak beni rahatlatıyor olsa da hayatın akışı içerisinde onu çok da sık aramıyordum. Neyse ki kızmak ya da sitem etmek gibi huyları yoktu. Beni, kendi halime bırakıyordu. Teşekkür ederim anne.
Açık ara, tanıdığım en güçlü kadındı. Önceleri bana bu şekilde açıklamasa da büyüdükçe babamın pek de aile babası hamuruna sahip olmadığını, sorumluluklar arttıkça kaçmaya başladığını, kavgalarının çok şiddetlendiği bir zamanda ise beni, annemi ve evi terk ettiğini öğrenmiştim. Bunu, babam özür dilemek için yıllar sonra tekrar ona ulaşmaya çalıştığında ve bunun üzerine günlerce ağladığında bana anlatmak zorunda kalmıştı. Bu, bende korkulduğu kadar büyük bir travma yaratmadı, onun kim olduğunu dahi merak etmiyordum. Bazı kişilerin varlığı, yokluğundan daha çok acı verebilir. Hayatımda bir babanın varlığıyla yaşamış olsaydım daha mutlu olur muydum? Bir fikrim yoktu. Dedem, hayatımdaki baba figürüydü ve onunla yeterince mutluydum. Annem de artık emekli hayatıyla yeterince mutlu ve arkadaşlarıyla seyahatten seyahate koşan, her gün güneşi selamlayan bir kadındı. Yerinde durmayan, neşeli, kahkahası odaları dolduran... Geçtiğimiz yıl, onun da hayatına özel biri girdi, Adnan abi... Yaz tatilini annemin evinde geçirdiğim sırada tanışmıştık. Ozan'la ilişkimizin bitmesinin ardından en depresif hallerimi görmüş, kibarlığından ve anlayışlı tavrından hiç ödün vermeyen bir abi olmuştu benim için. Annemin bunca yıl sonra aşkı, ona yakışan birinde bulmasına seviniyordum.
Yurda geldiğimde Asya'yı yatakta kendinden geçmiş bir halde buldum.
"Canım neyin var, iyi misin?" diyerek telaşla ateşini elimle ölçmeye çalıştım.
"Ay değilim ya, off..." nidası çıktı ağzından son derece üzgün bir şekilde.
"N'oldu, neyin var?" diye tekrarladım sorumu.
"Yemekhanede yediğim bir şey dokundu sanırım, kusmaktan halsiz düştüm," dedi elleriyle yüzünü kapatırken.
"Doktora gidelim hadi gel, Erdem'e haber verdin mi?" dedim telefonumu elime alırken.
"Haberi var, yolda, geliyor. O benimle ilgilenir, sen partiye gidiyorsun değil mi?"
Bu halde bile partiyi düşünen bir kız...
"Hayır tabi ki, ne partisi! Hele de sen bu haldeyken... Çalışmam gerekiyor, çok boşladım. Seni iyileştirelim, sonra kütüphaneye geçeceğim," dedim bir yandan onun doğrulmasına ve üzerini değiştirmesine yardım ederken. Kıyafetlerinde üzerine çok düşünmek istemediğim lekeler vardı.
"Maya, Erdem benimle ilgilenecek, senin bir şey yapmana gerek yok. Hem de ben gidemediğim için şimdi senin benim yerime de eğlenmen lazım. Baharın ilk partisini kaçıramazsın. Hem hiçbirimiz gitmezsek Aslan'a ayıp olur. Zaten Erdem'i alıkoymuş oluyorum," diyerek kendince tüm haklı gerekçelerini sıraladı ve masum kedi gözleriyle birkaç kirpik kırpması gerçekleştirdi. Kendisini bu performansından ötürü Akademi Ödülü'ne layık görüyordum.
Aslan'ın partiye Ozan'ı da davet ettiğini tahmin edebiliyordum, sonuçta o da arkadaşıydı. Bugünkü dilek hakkımın tamamını kafedeki balkonda oturmak için kullanmadığımı ümit ederek karşılaşmamak için içimden dua ettim. Endişemi Asya'ya dile getirmek ise sadece Murphy kanununu çalıştırırdı. Kulak mememi hafifçe çekip, elimi tahtaya vurdum.
"Tamam," dedim ellerimi teslim olmuş gibi kaldırarak. "Sadece uğrayacağım ve çok kalmadan ayrılacağım."
"Anlaştık!" dedi halsiz bir sevinçle ve yanağıma bir öpücük kondurdu. Gülümserken hafifçe ve istemsizce yanağımı sildim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Adım Daha (2025'te Kitap Oluyor)
Romance~ Ondan duyduklarım, vicdanım ve kendime verdiğim değer arasında ikileme düşmeme neden olmuştu. Bir çırpıda anlatılacak kadar kolay değildi yaşadıkları. Tane tane konuşmuş, zaman zaman gözleri dolmuş, bakışlarını kaçırmıştı. Artık bir etkisinin olma...