Müzik kulaklarımda yankılanıyordu. Karanlık odada parlayan bileklikler, dövmeler, bardaklar dört bir yanımı sarmıştı. Kadife bir kanepe üzerinde oturuyordum. Rengi yeşil olmalıydı. Odanın içini saran bir duman vardı. Gülüşmeler, sesini duyurmak için bağırarak konuşanlar, iç titreten bas ritimleri, tuvalet sırası bekleyen kızlar ve daha pek çok insanın arasındaydım.
Oturduğum yerden kalkmak için bir hamle yaptım ve yalpalayarak tekrar koltuğa düştüm. Başım ağrıyordu. Farkında olmadan çok mu içmiştim? Kaç bira içtiğimi saymaya çalıştım, ilkini geldiğimde elime tutuşturmuşlardı, ikincisini bölümden çocuklarla konuşurken almıştım, üçüncüyü balkonda içtiğimi hatırlıyordum ve o anda elimde bir tane daha vardı. Biraz çişim gelmişti ve başımın ağrısı gözümü kapatma isteği doğuruyordu. Derin bir nefes alarak oturduğum yerden kalktım ve tuvalet sırasındaki yerimi aldım.
Önümde üç kız duruyordu. En öndekini tanıyordum, ortak derslerimiz vardı, pek konuştuğumuzu hatırlamıyordum. Onun arkasında duran iki kız kendi aralarında konuşuyor, odanın içinden birilerini gösterip gülüşüyorlardı. Onları tanımıyordum. Birinin saçları bal rengindeydi, bu karanlıkta bile parlıyordu. Ayağında düz bir sandalet olmasına rağmen benden uzundu, ki bugün ayağımda hafif topuklu bir ayakkabım vardı. Önceki yaz rengine vurularak aldığım mavi, ince çapraz bantları olan topuklu ayakkabım... Mağazadan çıkarken Ozan elimi tutmuş, "Bu ayakkabının şerefine, dans edebileceğimiz bir yere gidelim," demişti.
Elini omzuma atışını ve beni kendine çekişini hatırlıyordum. Ayakkabılarıma bakarak daldığım düşüncelerden, "Sırada mısın?" diyen kızın sesiyle uyandım.
"Iı, ne? Evet, ben, sıradayım," dedim.
Bal saçlı kızın tuvaletten çıktığını gördüğümde benim için yeşil ışık yanmıştı.
Yüzümü musluktan akan buz gibi suyla yıkadım. Saçlarım ıslanmıştı, alnıma yapışan birkaç tutamı geriye ittim. Keşke yanımda bir toka olsaydı, toplayabilirdim. Terlemeye başlamıştım, omzuma değen saçlarım tenimi yakıyordu.
Asya'nın yanına uğradığımda spor kıyafetlerimi mini eteğim ve gömleğimle değiştirmiştim. Kalabalıktan ya da içkiden olsa gerek dakikalar geçtikçe sıcak olmaya başlamıştı. Gömleğimi çıkarmaya karar verdim. Altımda bir büstiyer vardı, pekâlâ onunla kalabilirdim.
Kapının dışındaki kızlar artık sabırsızlanıp kapıyı daha sert çalmaya başlamışlardı.
"Hey, hadi çık artık!"
Tamam, çıkmanın vakti gelmişti. Kapıyı açtığımda sıradaki kız dövmeleri, piercingleri ve saç örgüleriyle bana ters bakışlar atıp söylenerek hızla içeri girdi.
Bir bira daha kapıp balkona yöneldim. Bir köşede üç kişi oturuyordu, diğer köşede de birbiriyle sarmal olmuş bir çift vardı. Küçük balkonda, korkuluklara yaslanarak ortada durdum. Gözlerimi kapatıp serin havayı içime çektim. Neden gelmiştim buraya? Asya çok ısrar ettiği için. Aslan'a ayıp olmaması için. Biraz kafamı dağıtmak için. İşe yarıyor muydu? Pek sağlıklı düşünemiyordum, en azından sürekli düşüncelerle kendimi bitirmiyordum. Yoksa tabii ki, bu eve ilk gelişimizde Ozan'la olduğumuzu, balkonda birbirimize sarıldığımızı, yediğimiz pek çok yemeği, yaptığımız kahvaltıları, çalıştığımız sınavları, koltukta uyuyakalışlarımızı düşünmeye başlardım. Şimdi ise bunları düşünmediğimi düşünürken bile düşünüyordum. Aah! Başımı salladım hızlıca, düşünceler kafamdan çıksınlar diye. Sonra bir yudum daha aldım şişeden. Bu ev, çok güzel bir manzaraya sahipti. Önünde yer alan iki bina arasından görünen deniz manzarası ve karşıdaki tarihi kalenin ışıklandırması geceye şiirsel bir dokunuş yapıyordu. Derin bir nefes aldığım esnada kulağıma fısıltı gibi gelen şu dizeleri duydum;

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Adım Daha (2025'te Kitap Oluyor)
Romance~ Ondan duyduklarım, vicdanım ve kendime verdiğim değer arasında ikileme düşmeme neden olmuştu. Bir çırpıda anlatılacak kadar kolay değildi yaşadıkları. Tane tane konuşmuş, zaman zaman gözleri dolmuş, bakışlarını kaçırmıştı. Artık bir etkisinin olma...