Adımlarımı yavaşlatıp arkamı döndüğümde Aslan'ın bana yetişmek için koşar adım geldiğini gördüm.
"Maya, bekle!"
"N'oldu?" dedim, peşimden gelmesine anlam verememiştim.
Yanıma geldiğinde nefes nefeseydi.
"Of, beni peşinden koşturdun ya, asla tarzım değil," dedi gülerek.
"Bilerek yapmadım. N'oldu?" dedim gülümseyerek.
"Artık müdahale etmem gerekiyor. Bu şekilde olmasını istemiyorum. Ben duygusal bağ kuramayan bir adam gibi görünebilirim ama birini sevmenin ne demek olduğunu biliyorum."
Söyledikleri anlamlı bir bütün oluşturmuyordu.
"Neden bahsediyorsun Aslan, düzgünce anlatır mısın?"
"Bak, bu gece sen geldin. Tibet de geldi. Birbirinize uzaktan bakıp durdunuz. Fark edilmediğini sanıyor olabilirsiniz ama her şey ortada. Tibet seni görmeye dayanamadığı için gitti, sen o gittiği için gidiyorsun. Neden birbirinize bir şans daha veremiyorsunuz anlamıyorum." Kollarını sıvamış, hararetle konuşmaya devam ediyordu. Ağzımı açmamla susturması bir oldu. "Söyleyeceğin hiçbir şey beni gördüklerim karşısında ikna edemez. Tibet benim kardeşim ve onun mutsuz olduğunu görmek istemiyorum. Üstelik sen de bu şekilde mutlu değilsin, görebiliyorum."
Cebinde titreyen telefonunu eline aldı.
"Bak benim şimdi partiye dönmem gerek. Göz göre göre birbirinizi harcamanızı istemiyorum. Senden adım atan taraf olmanı istiyorum. Tibet'in değil, daha çok senin elinde karar, bunun farkındayım. Lütfen düşün," derken geri geri adım atmaya başlamıştı bile. Kaldırımın ortasında kalakalmıştım öyle. Hiçbir şey söylememiş, sadece dinlemiştim. Böyle bir konuşmayı beklemiyordum. Aslan gibi, hayatında kalıcı hiçbir romantik ilişkiye yer vermeyen birinin duygularımız hakkında konuşmasını dinlemek ise beni şaşırtmıştı. Ona bakışlarımı görmüştü, her şeyi yorumlamıştı. Hem Tibet'i hem beni bilen biri olarak katalizör görevi görüyordu. Lina ile tekrar bir araya gelmediklerini bu sayede teyit etmiş olmuştum. Üstelik Tibet'in hala aklında olduğumu duymak beni içten içe mutlu etmişti.
Hiç aklımda yokken, ona gitme isteği ile doldu içim. Partiden ayrılıp nereye gittiğini bilmiyordum ama içimden bir ses onu evde bulacağımı söylüyordu. Denemeye değer, diye düşündüm. Aslan'ın söyledikleri duymaya ihtiyacım olan şeylerdi ve şimdi duyduğuma göre gitsem ne kaybederdim ki?
--
Asansörü beklerken soğuk havaya inat ellerim terlemeye, kalbim hızlanmaya, bacaklarım sallanmaya başlamıştı. Asansörün aynasında saçlarımı, yüzümü kontrol ettim, yanaklarım ya serin havadan ya da heyecandan pembeleşmişti. Her iki türlüsü de kabulümdü, cansız görünmüyordum. Son kata ulaştığımda derin bir nefes alarak kapıya döndüm ve önümde açılan kapının ardında duran Tibet'i gördüm. Asansöre binmek için bekliyordu. Karşısında beni gördüğünde kaşları havaya kalkmış ve bir adım geri atmıştı.
"Tibet..." dedim, duyulabilir bir ses çıkardığımdan emin olmayarak.
"Maya, burada ne işin var?" Şaşkınlıkla ve duraksayarak çıkmıştı bu soru ağzından.
Buraya gelirken ne söyleyeceğimi ya da onu gördüğüm anda yapacağım ilk hareketi düşünmemiştim. "Seni görmem gerekiyordu." Öyle dolaysız, öyle sıradan söyleyivermiştim.
Göğsünü havalandırıp indiren bir derin nefes geçti dudaklarından.
"Sevindim." Fazla heyecanının anı bozmasına izin vermek istemiyormuşçasına temkinliydi.
"Sen bir yere mi gidiyordun?"
"Hayır, hayır, yani... Sadece biraz yürümek istedim." Elini ensesine götürüp sıvazladı. "Gel, yukarı çıkalım."
Eliyle merdivenleri göstererek önüne geçmem için bekledi. Bu merdivenleri son çıktığım gün ne kadar endişeli olduğumu hatırladım. Şimdiyse endişe gitmiş, yerini özlem kaplamıştı. Kapının önüne geldiğimizde kapıyı açmak için oyalandı. Kokusunu içime çekebileceğim kadar yakındım şimdi ona. O da aynı şeyi mi düşünüyordu?
Hiçbir şeyin değişmediği koca evde nasıl hareket edeceğini bilemeyen iki insan olarak duruyorduk şimdi. Terastaki teleskop gözüme ilişiyordu. Yıldızlar kadar çok sayıda başka hayat ihtimalimiz varsa eğer, bambaşka bir hayatta yine birbirimizi bulur muyduk?
"Bir şey içmek ister misin?" diye böldü sessizliği.
"Şarap?" dedim gözlerimi teleskoptan ayırmadan, "Kırmızı belki?"
"Neden olmasın?" diye yanıtladı ve mutfağa yöneldi. "Hava bulutlu olmasaydı teleskopu kullanabilirdin," diye ekledi. Yaz boyu onun bize eşlik ettiği akşamlar, bir film şeridi gibiydi gözümün önünde. Bu evde mutlu anılarım vardı.
Bakışlarımı ona çevirip şaraplarımızı doldurmasını izledim. Birkaç adımda ada mutfağın etrafındaki taburelerden birine oturmuş, bana uzattığı kadehimi elime almıştım.
Söyleyecek bir kelime arıyordum zihnimde. Yanlış bir şey söylememek için benden gelecek bir işareti bekliyordu karşımda.
"Annen nasıl?" diyebildim bir konuşma başlatmış olmak adına. Konuşmayacaksam buraya neden gelmiştim ki?
"Teşekkürler, iyi, daha iyi olacak." Doğrudan gözlerimin içine bakıp, "Sen nasılsın?" diye sordu.
Nasıldım? Özlem dolu. O an tek hissedebildiğim özlemdi. Ne söyleyeceğimi bilememenin verdiği rahatsızlığı saymazsam yanında olmak hala huzurlu hissettiriyordu.
"İyiyim, standart," dedim. Ne yavan bir cevaptı bu. Anlıyorum dercesine başını salladı.
"Şarabı beğendin mi?"
Beklemediğim bir soruydu. Aklımdan geçen düşüncelerin arasında bir yeri olmadığı için bir süre durakladım. "Evet, güzelmiş sevdim." Kısa bir gülümseme yerleştirdim yüzüme.
"İtalya'dan getirmiştim. Beğenmene sevindim."
İtalya...
"Öyle mi..." diyebildim sadece. Kelimenin bana farklı anıları hatırlattığını anlaması için yüzüme bakması yeterliydi, duygularımı saklayamıyordum. Adanın üzerinde boşta duran elime doğru sakin bir hamle yaptı, elimi avucunun içine aldı.
"Maya, geldiğin için teşekkür ederim. Benim de seni görmem gerekiyordu."
Elimi çekmiyordum. Sıcaklığı, hücrelerimin alev almasına sebep oluyordu. Elimi bırakmadan adanın etrafından yürüyerek yanıma geldi. Beni hafifçe kendine çekerek yüksek tabureden indirdi. Hala kadehi tutuyor, bir dayanak noktası arıyordum kendime. Sakince elimdeki kadehi alıp masaya bıraktı. Şimdi bir elim elinde, diğeri boşta, öylece ayakta duruyordum. Gözlerini görebilmek için başımı yukarı kaldırmıştım. Dudakları aralandı, sihirli bir sözcük fısıldayacağından emindim, en iyi yaptığı şeydi.
"Bizi özledim."
Dokunuşu adeta kalbime verilen bir emirdi. "Benim için çarp!" Peki, emredersiniz. Elinin üzerimde olmasını, parmaklarının tenimde gezinmesini daha fazla özleyemezdim. Beklemediğim anda gelen varla yok arası temasları tüm hücrelerimi uyarıyor, daha fazlasını istememe sebep oluyordu. Sarıldığımızda saçlarımın arasında nefes almasına izninizle eriyebilir miydim?
Sadece birkaç dakika daha geç gelmiş olsaydım, onu evde bulamayacak ve bu geceyi böyle bitirmemiş olacaktım. Hayatta zamanlamaları biz mi yönetiyorduk yoksa bizim yerimize, bizim için olması gerektiği şekilde yöneten bir güç mü vardı?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Adım Daha
Storie d'amore~ Ondan duyduklarım, vicdanım ve kendime verdiğim değer arasında ikileme düşmeme neden olmuştu. Bir çırpıda anlatılacak kadar kolay değildi yaşadıkları. Tane tane konuşmuş, zaman zaman gözleri dolmuş, bakışlarını kaçırmıştı. Artık bir etkisinin olma...