Bölüm 2

1 0 0
                                    


Bilincimin açıldığını hissettim, odağım terlemiş olan el ve ayaklarıma kaydı, ıslak ellerimin altında olduğundan daha sıcak hissettiren yorgana dayanmış, çokta rahat gözükmeyen bir pozisyonda uyanmıştım. Uyku gözlüğümü çıkardım, gözlerimi kapatarak var olan ışığa alışması için bir süre bekledikten sonra gözlerimi açtım.

Yıllardır karanlıkta uykuya dalmaya alışmıştım, sadece uyku gözlüğünü takmak, ve nazik bir el gibi göz kapaklarıma dokunarak onları örtüyor olması beni daha güvende hissettiriyordu. O zamandan beri uyku gözlüğüm olmadan uykuya dalmamıştım, gerçi ne hoş, bunu denemeye bile cesaret etmemiştim ya. Yakın arkadaşım Tan'ın günaydın mesajına cevap verip, yarı uyku sersemi şekilde terliklerimi giydim. Mutfakta yemeğimi yiyip, odama geri döndüm.

Tan ile okçuluğa gidiyoruz, biraz kötü gelebilir kulağa biliyorum ama bazen sevmediğim insanları hedef tahtasında hayal edip oku öyle fırlatıyorum. Beni harika bir okçu yapmadığının farkındayım, ama hedefleri daha iyi vurmamı sağladığı kesin.

Salona gelir gelmez çantamı fırlattım, saçlarımı yukarıdan gelişigüzel bir at kuyruğu yapıp her zaman kullandığım yayımı kaptım. Okçu eldivenimi takıp Tan'ın yanıma gelmesini bekledim. Yanımda taşımayı sonsuza kadar reddedeceğim türden büyük bir su şişesinin neredeyse çeyreğini bitirip bana döndü.

''Geliyorum minik patates kızartması.'' Bana lakap olarak taktığı isimdi bu. Patates demesinin sebebi kilom olarak düşünülebilir, ama tam aksine normalden daha zayıf bir kızdım. Normal insanların kolayca yediği yemekleri bile yemek bana zor gelir, yemek saatlerinin bitmesini iple çekerdim.

Bu yüzden beni her zaman yemeğimin yanında telefonla o anları hissetmemeye çalışarak yemek yerken görebilirdiniz. Anlayacağınız, patates ismi zayıf oluşumdan esinlenildi. Ne büyük bir esinlenme ama.

Tan geldiğinde, yayı aşağıdan yukarı doğru kaldırdım, o sırada yeni aldığım taytın rengi tekrardan hoşuma gitti, aynı markadan farklı bir tayt daha almaya karar vererek oku hedef tahtasına fırlattım.

Bu kez karşımda birini hayal etmeden hedefi her zamankinden iyi tutturmanın verdiği gururla gülümsedim. ''Gelişiyorum sanırım.'' Tan da beni beklediğim o sıcak gülümsemesiyle yanıtladı. ''Sandığımdan da iyi gidiyorsun farkında mısın?''

Uzun zamandır yakın olduğunuz bir dostunuzun becerileriniz konusunda sizi desteklemesi iyi hissettiriyordu, kendimi ebeveynini gururlandıran küçük bir çocuk gibi hissettim. Saf ve hissetmesi hoş bir duygu. Size hayatta olmanın huzurunu birkaç saniyeliğine bile olsa hissettiren türden bir duyguydu bu.

Antrenman bittiğinde nefesimi yorgunluğun getirdiği bunalmayla sesli bir şekilde verdim. Eve dönüp duş almaya can atıyordum ama aç bir şekilde antrenmana gelmenin bulduğu karşılık kendini baş ağrısı olarak göstermeye başlamıştı bile.

''Hadi gidelim,'' diye seslendim Tan'a. ''Güzel bir hamburger yemeyi hak ettim.'' Bana attığı bakıştan onunda ne kadar acıkmış olduğunu fark edip, adımları hızlandırdım. 20 dakika sonra hamburgere gömülmüş bir şekilde, Tan'ın yaptığı esprilere gülümser halde buldum kendimi.

DÜŞLER VE EVA | RomanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin