2

53 9 24
                                    


3 mayıs

"kantine çıkıyorum, bir şey istiyor musun?"

bugün her zamankinden daha enerjik duruyorum. bu yüzden kantine gidip kahvemi kendim almak istiyorum. woojin, sınıftaki en yakın yandaşım benimle beraber geliyor.

hiçbir zaman tek takılmam, prensipleşmiş bir kural bu. woojin de peşimi kolay kolay bırakmaz zaten. sadece bazen, canım gerçekten sıkkın olduğunda. o zaman anlar ve tüm grubu benden uzak tutar.

yalnız kalamazsam bir şeylere zarar verme olasılığım yüksek çünkü. bunu bilir ve mümkün olduğunca benden uzak dururlar. gerçi, kime ne anlatıyorsam.

woojin benim için bol köpüklü bir kahve yaptırıyor. tahta çubukla karıştırarak yürüyorum. tanıdık koku, burun deliklerimden içime işliyor. o sırada sınıfın girişinde biri koşarak bana çarpıyor. ne olduğunu anlamıyorum.

elimdeki kahve boylu boyunca üzerime dökülüyor. kaynar su cildimi rahatsız ediyor ama umurumda değil. beyaz gömleğin tamamen lekelenmesi, umurumda değil.

ya da belki hepsi umurumda. çocuğun yakasına yapışıyorum. her zamanki çalışkan gerzeklerden. ders çalışan insandan ne beklersin ki?

elindeki dosyaları yetiştirmesi gerektiğini söylüyor. özür diliyor. beni tanıyor.

umurumda değil. olan oldu. çocuğun yakalarını bırakıp soğuk soğuk bakmaya başlıyorum. gözlerim en arka sıraya kayıyor, yun jia. birkaç yasa dışı boks maçına çıktı diye kendini bir şey sanıyor.

kafasını yastığından kaldırmış bana bakıyor, onu sinirlendirmek hoşuma gidiyor. gözlerimi gözlerinden ayırmadan çocuğun dosyalarına uzanıyorum.

yandaki masanın üzerindeki termosu açıyorum, içinde ne olduğu umurumda değil. çocuğun dosyalarını kiraz çayına boğuyorum. pembe renkli sayfaları olduğu gibi yere bırakıyorum.

jia göz devirerek kafasını geri masaya koyuyor. beklediğimi yapmıyor, gelip koruyucu meleklik yapar sanmıştım. böylece güzel bir kavga edebilirdik.

canım her zamankinden daha çok kavga çekiyordu. ama bu kötü biri olduğum anlamına gelmiyor?? hangi filozoftu, kendi olabilen kişi iyidir diyen? onun savunucusuyum işte.

çocuk ağlayarak çıkıyor sınıftan, kağıtlara bakmıyor bile. çoğusu yırtılmış.

lavaboya gitme gereği duymuyorum, gömleğimin düğmelerini açarak çıkarıyorum. sınıfın ortasında woojin'in uzattığı gömleği giyiyorum. herkes beni izliyor ve bu hoşuma gidiyor.

yanıma gelen çocukları başımdan savıp sırama oturuyorum. gözlerimi sınıfta gezdiriyorum. jia uyuyor, sevgilisi yanında onu uyandırmaya, dersi dinlemeye ikna etmeye çalışıyor. neydi çocuğun adı,
unuttum.

bu ezikler böyle, isimleri de en az kendileri kadar önemsiz. bir de ibneyse.

ibne olmakla ilgili sınıfla aynı düşünmüyorum. ama beni ilgilendirmiyor, çoğunluğa uymak kolay.

ön sıralarda jiwoo diye gözlüklü bir çocuk var. tek dilinin ders olduğuna eminim. tüm gün kafası önüne eğik, matematikle kafayı bozmuş. notu iki puan düşünce sinirden yüzü kızarıyor. onun hakkında biraz daha yazarsam öğürmeye başlayabilirim.

side effect | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin