1- Yalnızlık

37 6 3
                                    

1. BÖLÜM

20 Şubat 2010

O gün üç gün boyunca onu bekledim. Belki geri döner umuduyla gözüme uyku girmedi. Üç günün sonunda artık dayanamayıp, sindiğim yerden kalkıp ıssız sokakları gezmeye başladım. Ürkütücü soğuk yırtık kıyafetlerimden içeri giriyor, beni daha da ürkütmeye yetiyordu. Belki yardım bulabilirim umuduyla geçtiğim evlerin hepsinin ışığı kapalıydı. Yardımı yanlış yerde aradığımı anlamam uzun sürmedi. Tenha bir sokakta ayaklarım çıplak, üstüm yırtık berbat bir haldeydim. Karşımdaki turuncu beyaz döküntü binayla bakışıyordum. Yıkılmıştı bir sürü tuğla parçaları yerlerdeydi. Bunu umursamadan içeri girdim. Başka kalacak yerim yoktu. Mecburdum dışarısı deli gibi soğuktu. Dökük merdivenlerden çıktım köşeye kıvrıldım. Dizlerimi kendime çekip cenin pozisyonunda durdum. O şekilde uykuya dalmam uzun sürmedi. Üç günün uykusuzluğundan orada uyuya kaldım.

🕸

Karanlıkta gözümü açmama sebep olan tuğlalardan çıkan tıkırtı sesleriydi. Biri tuğlalara basıyordu ve bu benim ayılmama sebep oldu. Yerimde sessizce doğruldum. Korkmamalıydım, korkmamalıydım... gittikçe yaklaşan sesler korkuyu iliklerime kadar hissetmeme neden oluyordu. En sonunda karşımda, merdivenlerin başında kırklarında bir adam dikildi. İri bir adamdı. Hatta baya iriydi. Benim on katım falan olabilirdi. Kirlenmiş, yırtılmış kıyafetleri benim gibi sokakta kaldığını gösteriyordu. Korkmama neden olan şey elindeki içki şişesiydi. Bu şişeleri babamdan dolayı çok iyi biliyordum. Babamda bunlardan içip beni bayıltana kadar döver, ayılana kadar da sokağa atardı. Karşımdaki iri adam benimle arasında kalan mesafeyi kapatıp üzerime doğru eğildi.
"Merhaba küçük, adın ne senin?" Sesinden sarhoş olduğu belliydi. Kelimelerini anlamak çok zordu. Zar zor ne dediğini anlamıştım fakat cevap vermedim.
"Kimsesiz misin?" Hevesle sorduğu soruya öfkeyle cevap verdim.
"Hayır annem var benim!" Söylediklerime alayla gülerek cevap verdi.
"Hani nerede o zaman? Seni kurtaracak kimse yok. Kimsesizsin!" Net söyledikleri içimde yumru oluşturdu. O dudaklarındaki gülüş niyetini belli ediyordu. Küçücük bedenime iyice yaklaştı. Kocaman ellerimi üzerimde gezdirmeye başladı. İğrenç ellerini vücudumdan uzaklaştırmak için çırpınmaya başladım. Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum. Yerimde çırpınmaktan başka çarem yoktu. Çırpınışlarımı engellemek için minicik bacaklarımı, iki bacağının arasına yerleştirdi. Elleri ellerimi zapt etmeye çalışıyordu. Elleri alt kısımlarıma doğru indiğinde yanda duran içki şişesini fark ettim. Tek kurtuluş yolum buydu. Şişeye uzandığım an kafasına geçirdim. Yerinde sendeledi fakat bu onu bayıltmaya yetmedi. Sendelemesinden yararlanıp altından kalktım. Kırılan cam parçalarından birini alıp karnına birden çok kez sapladım. Bu onu bayıltmaya yettiğinde koşarak uzaklaştım.

***

Dizlerimde derman kalmayana kadar koştum. En sonunda bir sahilde durduğumda soluklanmak için büyük kayalıkların üstüne oturdum. Arkamdan gelen ayak sesleriyle irkildim. Arkamı dönmeye bile korktum. O adam uyanıp beni bu kadar çabuk bulmuş olabilir miydi. Solumdan gelen ince sesle rahatlamıştım. O adam değildi. Benden en fazla bir iki yaş büyük bir erkek çocuğuydu.
"Korkuttuysam özür dilerim. Sana bir şey söylemek için geldim." Saçları dağınık, siyah pantolonu kırışmıştı. Yüzünde benimkinden daha fazla yara vardı. Sol gözü morarmıştı. Ama o benim aksime halinden mutlu gibiydi. Gülümsüyordu. Söylediklerine şaşırsam da belli etmedim. Yüzüne bakmaya devam ettim. O sırada arkadan gelen başka ayak sesleriyle kafamı oraya çevirdim. Arkadan yirmili yaşlarında bir adam daha yaklaştı. Nazikçe yanımdaki taşa oturdu. Bir ona birde yanımdaki çocuğa bakıyordum. Yanımdaki adam ilk konuşan kişi oldu. "Merhaba evlat bize katılmak ister misin?" Dediğinde şaşkınlığım daha da arttı. Neden bahsettiğini anlayamadım. Katılmak dediği neydi? Bir oyun olabilir miydi?

ACIDAN DOĞUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin