Ziya çok fena kurulmuştu.
Öyle böyle kurulmamıştı. İki gündür kapının önüne resmen kamp atmış, dizlerine kadar sıyırdığı siyah eşofmanı ile karşı daireye eşya taşıyan adamlara gözlerini dikiyordu. Ne zaman Osman'ı görecek olsa hiçbir şekilde gözlerini kaçırmadan pür dikkat takip ediyor, göz göze gelince de hafif bir baş sallaması ile dudaklarını selam verircesine "senin ananı siktim çocuk" şeklinde oynatıyordu. Osman da ona aleyküm selam dediğinde kendi içinde eğleniyordu işte.
Necati her ne kadar ona abarttığını söylese de yoktu adamlığın kitabında bu işte. Kimse onun elini havada bırakamazdı öyle. Hadi onu geçtim, insan gibi davransaydı bari. Alışkın değildi böyle şeylere.
Bir kere Ziya mahallesinde hatrı sayılır bir gençti. Babasının yıllarca muhtarlık yapmasından olacak, herkes onu sever sayardı. E kolay değildi tabi, Ankara'nın en izbe mahallelerinden birine yıllarca adam gibi hizmet etmişti babası. Hatta vefat etmeden evveline kadar elini mahallelinin üstünden çekmemiş, son güne kadar yaşlı, dul, yetim kim varsa yardım etmişti. Ziya'yı da hep peşinden koşturmuştu bu süreçlerde. Ramazanlarda tek tek ev gezip yardım kolisi dağıtır, sürekli babasıyla mahalleli arasında köprü olurdu. Ama tüm bunlardan önce de popüler bir çocuktu hep. Asla delikanlılığına ters düşmeyen güzel bir yüzü vardı. Tam bir kalp hırsızıydı. Pek çok güzel kızın kalbini çalması bir yana, çapkın falan da değildi. E boylu poslu kalıplı çocuktu işte. İlgi çekiyordu, ne yapsındı?
Aniden böyle terslenmeyi kendisine pek yedirememişti Ziya. Terslenmek mi denir buna bilemedi pek. Ancak daha tanışır tanışmaz kafasında kurguladığı "Bak bir yardıma ihtiyacın olursa kapımız orada, her daim çal..." minvalindeki sözlerini bile sarf etmesine izin verilmeden sanki "kısa kes." dermişçesine sepetlenmişti işte. Üstelik yardım adımı da geri tepilmişti. Bavulu önünden çekmişti herif. Sürekli kendisine hatırlattığı o kısacık anlar ile tekrar tekrar doluyordu.
O an annesinin ona seslendiğini zar zor işitti. Annesi ikinci kattaki evlerinden, perdenin ardından ona içeri gel dermişçesine hareketler yapıyordu. Karşıda eşya taşıyan adamları mahrem gördüğünden herhalde, kafasına perdeyi siper ederek iletişim kuruyordu. Kafasını tamam dermişçesine sallayıp, tahtanın üzerinden kalktı. Evin girişine geçti. Hızlı hızlı yukarı çıktı. Annesi çoktan kapıyı açmış ama ortadan da kaybolmuştu.
"Anne!" diye seslendi.
"Ne böğürüyosun eşeğin yavrusu gibi. Mutfaktayım." İçeriden gelen bağırışla oraya doğru yürüdüğünde burnuna börek kokusu dolmuştu. Birden ağzı sulandı. Küçüklüğünden beri en gurme sevdası, sıcak böreği peynir, zeytin, domates söğüş ve çay ile tüketmekti. Gözlerinin içi bu hayal ile dolarken ocakta çay var mı diye baktı. Neyse ki vardı.
"Sen var ya anaların bi tanesisin ha. Nereden bildin kız acıktığımı?" diyerek annesinin yanağına bir öpücük kondurdu. Annesi hafif gülümserken "Sizinki daha fırında, bunu karşıya yeni taşınanlara yaptım. Kadriye bugün evde olmayacaktı. Şimdi yemek yapıp götüren de olmaz. Yazıktır günahtır." dedi kadın. Ziya'nın anında suratı düşse de "Hmmm." dedi. "Şart mıydı?"
"Apır sapor konuşma da soğumadan götür. Zehra'ya diyecektim de evde bir sürü adam var şimdi. Olmaz." Ziya hemen kafasını salladı. "Boşver ben götürürüm." dedi. "Ben çay bardaklarını da alırım ama demlikleri Zehra aşağı kadar getirsin. Girişten alayım." diye annesine söylediğinde sofrabezine sarılmış börek tepsisini ve kenardaki hazır bardakları kucakladığı gibi evin salonuna yöneldi. Annesi hiçbir zahmetten elbette kaçınmamıştı. Salondan geçerken oturma odasına göz atmıştı. Çekyatta uzanmış telefonuyla oynayan kız kardeşine şöyle bir baktı.
"Camış gibi yatma da kalk çaydanlıkları getir aşağı." derken gülümseyerek girişe geçti. Kız kardeşinin "Ya abi" bağırışı eşliğinde aşağı inerken yüzünde istemsiz bir gülüş vardı. Bayılıyordu Zehra'yla uğraşmaya. En sevdiği aktivitelerden biriydi. Kapısı açık binaya girerken yanından geçen ve eşya taşıyan adamlara selam verdi. Sonra bir iki kapıya tıkladı. İçeriden sürükleme ve usta sesleri hariç ses gelmeyince nasıl sesleneceğini bilemeden öylece dikildi biraz kapıda. Sonra birden dank etti, "eh.." dedi. "Nezaketimize rica mı buyuracağız bi de." diyerek içeri girdi. Yer yer kurulmuş ve odalarda eşya toparlayan ustalara bakarken üst kat ile benzer yerleşimdeki evde mutfağa doğru yürüdü. Niyeti ellerindekileri bırakmakken, mutfak balkonunda kurulmuş olan masanın ucuna yaslanmış, arka bahçeye doğru sigara içen çocuğu gördü. Yüzüne vuran öğlen güneşi ile hafifçe tebessüm ettiğinde Ziya istemsizce kaşlarını çattı. Galiba gıcık olmuştu bu elemana, gülümsemesi bile batmıştı bak şimdi.
Elindeki böreği ve bardakları biraz da bilerek gürültülü bir biçimde tezgaha koyduğunda bir an çocuğun dikkatini çekse de sigarasını bitirene kadar mutfağa girmemişti. Ziya onun bu aheste hareketlerine kıl olsa da, o gelene kadar güneşlenmesini izlemiş, gözü ara ara arkasında ter döken ustalara kaymıştı. En sonunda "Mahalle yanarken orospu saçını tararmış." diye söylenmişti.
Osman büyük bir nezaket ile kapıyı açıp, içeri girdiğinde kapıyı bu kez kapatmamıştı. Arka bahçeden gelen kuş cıvıltıları içeri dolduğunda Ziya biraz rahatlamıştı.
"Ne zahmet ettiniz." Osman tezgahın üstündekileri işaret ederek söylediğinde Ziya kaşlarını kaldırıp "Annem gönderdi. Kadriye teyze, yani ev sahibin yakın arkadaşıdır onun. O evde olmayınca sahip çıkmak istedi herhalde. Lafı bile olmaz da, adamlara servis etmek gerek biraz. Yazık, acıkmışlardır." diye aceleyle söylendi en sonunda.
Bir anlık gafletle tezgahın üstündeki dolaplardan birine uzandı. Kapaklarını açtı. Tabak göremeyince dolabı kapattı. Dolapların yerleştiğini açılan ve mutfak kapısının önünde duran kutulardan anlamıştı. Diğer dolaba uzandığı sırada arkadan elinin üzerine bir el kondu. Ziya anında durdu, buz gibi elin sahibine döndü. Burnuna dolan çiçeksi parfüm eşliğinde gözlerine baktı. Osman bir iki saniye tereddüt etse de içine çektiği nefes ile yüzüne kibar durduğunu düşündüğü bir gülümseme takındı ve "Ben hallederim, seni çok tutmayalım." derken Ziya'nın elinin mutfak dolabından çekilişini izledi.
Ziya derin bir nefes aldı.
Bu iki olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
istikrarlı yaşam hakikattir ➻ b×b
Teen FictionOsman matematik okumaya başladığında Ankara'nın varoşlarından birinde öğretmenlik yapmayı pek planlamış sayılmazdı. Aslına bakılırsa bu yabancısı olduğu mahallenin nefretini toplamak ya da Ziya denen herif ile sabah akşam kavga etmek de pek planladı...