growing pain

82 7 3
                                    

"Senden insan olmayacağı belliydi zaten!" Yine babasının kendisine hitap eden sözleriyle gözlerini araladı heeseung. Fakat artık umursamayacak dereceye gelmişti, belkide kaderini kabullenmişti? Bu da seçenekler arasındaydı tabi.

Yataktan hızlıca kalkıp babasına görünmeden evden çıkmayı umdu. Hızlıca giyinip yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı, çantasını aldı ve evden ayrıldı.

Böyleydi onun hayatı, değiştiremezdi ve bunun farkındaydı. Kader onun için önceden yazılıydı böyle ölüp gidecekti, yani kendisi öyle inanıyordu.

Binadan ayrılıp bir daha bu binaya hiç dönmeyeceği günleri düşünüp gülümsedi bunu istiyordu, lanet babasını da onun yancısı olan annesini de onun acı çekmesinden zevk alan abisini de, bir daha görmeyeceği günleri düşünüp gülümsedi.

Belki böyle bir şey asla olmayacaktı ona göre, fakat düşünmesi zevk veriyordu heeseung'a.

Hikayesine dönmek gerekirse babası mükemmeliyetçi bir insandı yanlışa katlanamazdı, 'mükemmel abisi'de  bu yüzden her zaman ayırılmıştı ondan. üstün tutulup biricik olarak adlandırılmıştı. Gözleri onun üstünce çekmişlerdi hep. Derin iç çekişi boş sokakta yankılandı. Kulaklıklarını boşluk hissiyle takıp şarkı açmış bir yandan eşlik etmeye başladı.

Okulun demir kapısından girip etrafını süzdü heeseung. Fazla bakınmadan hızlıca sınıfına çıkıp yerine oturdu, gerekli kitapları ve defterleri çıkarıp kenara koydu ve her zamanki gibi telefonuna gömüldü.

Dersin başlamasına daha 30 dakika vardı bu yüzden oldukça rahattı. Sayılı dakikaların ardından sınıf dolmaya başlamıştı bile fakat heeseung umursamadan telefonuyla işine -oyununa- devam ediyordu ki, sırasının boş tarafından gelen kasıtlı yapılmış öksürükle kaşlarını çatıp oraya döndü "aga oyun oynar-" lafını kesen şey, karşısındaki kişiyi sınıfta ve hatta okulda ilk defa görüyör olmasıydı. Boğazını temizleyip aralık ağzından tekrar konuştu. "Buyur?" Karşısındaki çocuk gözlerini sonunda yerden çekip ağzını araladı konuşmak için "şey yeni nakil oldum da boş sıra bulamadım, oturabilir miyim?"

Kafasını onaylar şekilde salladı siyah saçlı, kenara kayıp oturması için yer açtı kahveliye. Okulun başından beri kimsenin yanına oturmasına izin vermemişti fakat şuan yanında oturan çocuk sanki yıllardır oradaymış gibi rahat hissediyordu.

Tekrar telefonuna döndüğünde 20 dakika kaldığını gördü iç çekip oyununa dönecekken yanından gelen sesle oraya döndü "ismin ne?" sesin sahibine bakıp dudaklarını konuşmak üzere araladı,"lee heeseung senin?" Diye kendisinde bir soru yöneltti kahve saçlıya "sim jaeyun, jake diyebilirsin kısaca" anladım manasında kafasını ileri geri salladı siyahlı, geri oyununa dönecekken üstüne hafif binen ağırlıkla geri döndü o tarafa, aniden yüz yüze gördüğü kahve saçlıyla afallayıp kafasını geri çekti. Ancak kahveli hiç oralı olmayıp oynadığı oyuna odaklandı "bende oynuyorum bu oyunu, en sevdiğin karakter hangisi?"

Heeseung hafif heyecana karışık söylenen söze gülümseyip, oyunun karakter menüsünden açtığı karakteri gösterdi "bak bu" isminin jake olduğunu öğrendiği çocuk gösterdiği karakterin çaprazında ki karaktere basıp "ben bunu çok seviyorum" dedi konuşmak için hafif araladığı ağzından. Kendine şaşırmıştı heeseung, normalde biri onu oyun oynarken rahatsız etsin ya da telefonuna dokunsun krizler geçirirdi. Çalan zille tekrar afalladı, zaman nasıl bu kadar hızlı geçtı anlamamıştı. Telefonunu hızlıca kapatıp çantasına attı ve kafasını sıraya koydu

neler yapiyorum ben ya ( 8 martta basladim yazmaya)

Giris gibi biseydi bu okunur herhalde okunmazsa da oturup aglarik yabcak bisey yok

Neyse beni biraksaniz sabaha kadar konusurum bb







love by the seaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin