Hözlerimi hafiften araladım. Neredeydim ben? Tam ayağa kalkacakken ayağımda ağır bir yük hissettim. Boynumu, kollarımı ve hatta ağzımı bile hareket ettiremiyordum. Tam panik olmuştum ki jeton düştü. Kaybetmiştik ve şuan Swith casuslarının elindeydik. Gözümün ucuyla odayı gözden geçirirken onu gördüm. Koltukta uyuyordu. O an bedenimin her milimetresyle ondan nefret ettim.
Öl inşallah.
Beni duymuş gibi gözlerini hafifçe araladı. "Onu yapamıyorum işte prenses."
Senin ben...
"n'oldu? Kızdın mı prenses?"
Bir daha bana prenses dersen seni-
aklımdan geçen sesi keserek alaycı bir ses tonuyla "beni ne? O küçük, yakında yok olacak krallığında esir mi tutacaksın? Ha-ha-ha. Gerçekten çok malsın prenses."
Elias, Esta, İrene ve Uğur nerede?!
"Hah! Sen hala o gerizekalının adının Uğur olduğunu mu sanıyorsun? Onun gerçek adı Drian"
Şhüpelenmiştim. Bu adam Uğur'un gerçek ismini de nereden biliyordu? Gözlerimi kısıpNereden biliyorsun? Diye sordum.
"Kuşlar söyledi prenses"
Konuyu saptırma. Onlar nerede?!
"Hmm, gel birlikte bakalım"
Naptın onlara?! Seni uyarıyorum. Onların kılına bile zarar gelirse buradan çıktığım anda ceset olacaksın!
"Gel gel. Aaaa. Sen gelemiyordun değil mi? Şu anki haline acı bence"
Ben kime acıyacağımı bilirim! Naptın onlara sikik?!
"Haydi bakalımm" Eliyle çember yaptı ve bir anda önümüzde portal gibi bir şey açıldı. Orada abimi gördüm. Bir iple bağlıydı ve acı çektiği belliydi. Naptılar sana böyle abim? Hiç değişmeyen, nefret dolu yüz ifademi ona çevirdim. O an kendime söz verdim. O adamı buradan çıktığım anda kül edecektim! Onun değişmeyen, alaylı yüz ifadesi bana çevrildi. "Sevdiğin insanların acı çektiğini görüp hiçbir şey yapamamak nasıl bir hismiş bakayım?" Dedi ve bir şeyler mırıldandı. O anda her şeyim çözüldü. Ama ellerimdeki ve ayaklarımdaki ipler hariç. "Adım Roan bu arada" dedi çok umrumdaymış gibi. "Siktir git!" diye bağırdım. Bir anda yüzünde şeytani bir gülümseme belirdi "Sana eziyet etmeme ne dersin ha?" Dedikten sonra arka cebinden bir sprey çıkarıp yüzüme sıktı. Gözlerimin önü tamamen kararıncaya kadar onun o iğrenç, mide bulandırıcı gözlerine nefretle baktım.
***
Ellerimde, ayaklarımda, belimde, kısaca her yerimde hissettiğim dayanılmaz bir acıyla açtım gözlerimi. Her şeyden sıkılmıştım. Odaya bir göz attım. 2 metrekarelik, küçük ve karanlık bir odaydı. Kapı aralandı. İçeriye Roan girmemişti, başka biriydi bu. Uzun boylu, açık kahverengi saçlı, neredeyse yok denecek kadar çili olan ve yosun yeşili gözleriyle bana bakan biriydi bu. Roan gibi değildi sanki. Çok masum gözüküyordu. Benim yanıma yaklaşınca "Selam Amaris be–" Roan kapının dışından öfkeyle bağırdı "Ne selamı oğlum! Gerizekalı mısın esir o esir! Bir de çay ikram etseydin!" Çocuğa acıdım ama Roan da doğru diyordu. Esirinle selamlaşmak nedir yani? "..." "Yav gerizekalı bu kadının ailesi annemi babamı öldürdü! Şimdi soruyorum sana, ben sana halatı ne için vermiştim?" "Tamam..." çocuk istemeyerek bana yaklaştı ve kulağıma "özür dilerim" diye fısıldadı. O an 20 yerimden bıçaklanmış gibi bir acı hissettim ama bu acı tanıdık geliyordu. Garip değil mi? Bir acının tanıdık gelmesi? O an her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatırladım. Annemle babamı, sarayımızı, odamı ve hatta atımı bile. Roan çığlıklarımı duyduğu anda içeri girdi ve alaylı bir sesle "Noldu prenses? Acıyor mu yoksa? Bana onlara ne yaptığımı sormuştun. Al sana cevap. Bu halat senin gibi soylular için yaratıldı ve hissettiğin gibi neredeyse öldürecek kadar acı çektiriyor" O an on öldürmeye yemin ettim. Daha fazla acıyı kaldıramadım ve yaklaşık 10 saniye sonra bilincimi kaybettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seçilmiş kişi /1 aylık ara verilecek/
FantasyBaş kahramanımızın bir gün okula gidince başına çok garip bir olay gelir, ve o bunun hayatına takla attıracağından bihaberdir. Ben, Ayşe. Ve bu yazdığım (yada yazmaya çalıştığım) ilk kitap olacak (inş)