{Leo}
Jason'ın rüzgarları kontrol etmekte daha çok çabalaması gerekiyordu. Yapması gereken tek şey kızı çatıdan indirmekti. Kimse "Gel kızı güverteye çarparak bayılt!" falan dememişti. Ama bu kızın şuan kafasında kocaman bir şişlikle revirde yatığı gerçeğini değiştirmiyordu ne yazık ki.
Leo kızı ilk gördüğünde şoke olmuştu. Jason ve Hazel tam o Sciron denilen herifin yanına gitmek üzere yola çıkacaklardı ki Leo'nun içine kötü bir his doğmuş ve kendini makine dairesine atmıştı. Ve birde ne görsün! Elinde hançerle duran bir kız gemi motorunu parçalamak üzere!
Hazel'ın söylediğine göre Sciron kızı tanımadığını iddia etmişti ama tanıdığı bariz bir biçimimde belliydi. İkisi de Gaia'ya çalışıyorlardı. Kız büyük ihtimalle Gaia'nın ölüler arasından geri döndürdüklerindendi. Ama Leo kızın kim olabileceğini tahmin edemiyordu. Yunan mitlerine pek hakim değildi.
"Kızı Gaia'nın yolladığı kesin." dedi Piper, geminin toplantı salonu vazifesini gören mutfağının, Leo'nun geliştirmek için hafalarını harcadığı süper havalı sandalyesinin arka kısmına yaslanarak. "Ama bence asıl sorun şu: Uyanınca kızı ne yapacağız? Denize falan atmayacağız herhalde?"
"Bilmiyorum." dedi Leo. "Gerçekten hiçbir fikrim yok."
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
{Irene }Göz kapaklarımı açmayı denedim. Ama öylesine ağırlaşmışlardı ki! Sanki birkaç fil gelip üzerlerine oturmuştu.
Biraz daha zorlayınca, gözlerim açıldı ama etraf kapkaranlıktı. Beynim yattığı derin uykudan uyanmakta zorluk çekiyordu. Üstümde uzanan kereste tavan, altımdaki yumuşacık çarşaflar... Kulaklarıma derinden gelen boğuk makine sesleri.... Ve son hatırladığım şey set zemin... Bir de... Kamara çatısı...
Öyle bir hızla doğrulmaya çalıştım ki sağlam kalan kemiklerimi de incitmiş olabilirdim.
"Lanet. Olsun. Sana. Irene." diye fısıldadım kendime.
Böylesine büyük bir görevi batırmayı nasıl da iyi becermiştim! Şuan kim bilir neredeydik, bana ne yapacaklardı, daha da kötüsü Gaia bana ne yapacaktı? Planın şimdiye kadar ters gittiğini öğrenmiş olması gerekiyordu. Başıma kim bilir neler gelecekti?
"Uyandın demek ha? Seni geri dönüştürülemez atık yığını."
Pardon? Hayatımda duyduğum en tuhaf hakareti kimin ettiğini duymak için başımı çevirdim. Sesin geldiği yönde kısa boylu, başına beysbol şapkası takmış ve elinde de beysbol sopası taşıyan bir satir vardı. Beysbol sopası taşıyan bir satir. Hapishane gardiyanım bir keçi miydi yani? Daha iyisini bulamamışlar mıydı?
Üzerime çöken tedirginlik hissiyle alnımda ter damlacıkları birikmeye başladı. Onların yüzümden aşağı akışlarını hissedebiliyordum. Sağ elimi teri silmek için yüzüme götürdüm. Ve o an birinin maskemi çıkarttığını hissettim. Lütfen tanrılarım, lütfen yukarıda onlardan biri olmasın. Gaia'nın söylediğine göre bu gemide kahramanlar vardı. Ve kahraman denince benim aklıma sadece bir kişi geliyordu.
"Ben gelene kadar yerinden kıpırdamayacaksın.'' dedi satir aynı sert ses tonuyla. Yoksa senin üzerinde en son çalıştığım kung fu hareketlerimi uygularım."
Satirin gidişini izlemedim, çünkü keçi bacaklı bir insanın arkasını görmeye meraklı değildim pek. Ama onun gözden kaybolduğundan emin olunca bacaklarımı yataktan aşağı sarkıttım. Sağ ayağımı yere koyup ağırlığımın bir kısmını ona verdim. Milisaniyeler sonra hissettiğim acı üzerine hızla ayağımı geri çekerken, durumumun sadece kaçamayacak kadar değil, yürüyemeyecek kadar da kötü olduğunu anlamıştım. Vasat haldeydim.
İstemeyerek de olsa içten içe kendim için en iyi olanın bu olduğunu bilerek yatağa geri uzandım. Açıkçası yatak pek rahattı. Bedeninizin hafifçe içine gömüleceği kadar yumuşak, yastığın içi kuş tüyüyle doldurulmuş gibi....
"Günaydınlar! II. Argo'ya hoş geldiniz! Bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz!"
Bıraksaydınız da şu yatağın üzerinde uyusaydım olmaz mıydı sanki?
"Şimdi söyle bakalım. Mükemmel şaheserimle ne derdin var? Bayan Çamur Surat'a mı çalışıyorsun yoksa öylece her gemiye dalıp motorlarını parçalamaya çalışır mısın?"
Konuşan çocuğa şöyle bir baktım. Benden daha büyük gözükmüyordu, olsa olsa aramızda bir - iki yaş olabilirdi. Çok koyu olmasa da esmer bir teni, koyu renk ve kıvırcık saçları vardı. Bana tanıdık gelen bir şeyler olduğunu fark ettim ama ne olduğunu tam çıkaramıyordum.
''Cevap vermeyecek misin?''
''Vermezsem ne olacağını merak ediyorum."
Gerçekten de ediyordum.
"Adriyatrik denizinin ortasından Hırvatistan'a kadar yüzebilir misin?"
Dürüst olmaktan zarar gelmez. "Sanmıyorum."
"O zaman konuşsan iyi olur. "
"Gaia'ya çalışıyorum. Gemiyi sabote etmemi de o istedi. Son. Şimdi gidebilir miyim?" Sorunun cevabının hayır olacağını tahmin edebiliyordum.
"Hayır.' Al işte.
"Seni bırakalım sonra da geri gelip bizi öldür, değil mi?"
"Hayır. Kesinlikle öyle olmayacak. Anakaraya tekrar ayak bastığım anda, Gaia beni öldürecek. Başarısızlığa zerre toleransı yoktur onun. "
Sessizlik. Ben çocuğun rahatsız edici bakışlarının altında kaçabileceğim hiçbir yer olmadan öylece dururken, birkaç saniye boyunca kimse konuşmadı.
"Sen." dedi çocuk en sonunda sessizliği bozarak. "Onlardan biri değilsin, değil mi? Ölüpte geri dönenlerden?"
Hayır anlamında başımı salladım. Adını hala bilmediğim çocuk arkasını donüp tek kelime etmeden giderken, arkasından bakakaldım.
Tam yeniden yatağa uzanıp uyumayı düşünmeye başladığım vakit, çocuk geri döndü.
"Gaia'ya çalışmak konusunda ısrarcıysan seni kıyıda bırakabiliriz. Ama eğer dünyaya bir katkın olsun istersen, bir kişilik boş yerimiz var. "
Dünyayı kurtarmak. Ben?
"II. Argonotlar çetesine katılmayı düşünür müsün?"
Bu teklife başka ne denirdi ki?
"Neden olmasın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hırsız [Leo Valdez]
FanfictionNew York'un en güzel yerinde iki katlı ve havuzlu bir villa. Var olan hiçbir canavar size dokunamaz. Kaçmak zorunda değilsiniz. Arada küçük işler yaparak zengin bile olabilirsiniz. Bakın ne kadar da güzel bir hayat! Ve bunun için canınızı falan da v...