İki katlı, krem rengi ve ahşap pencere çerçeveli, havuzlu Fransız villası tam karşımda tüm ihtişamıyla duruyordu. Ben arkamdan bahçe kapısını kapatırken giriş kapısına monte edilmiş kedi kapısı sallanıyordu bu da demekti ki Watson, Sherlock veya Moriarty az önce içeri girmişti.
Çantamın en derinine sakladığım ev anahtarını bulup çıkarttım. Aslında anahtarı kaybetsem de sorun olmazdı çünkü kapının kilidini kırmadan nasıl açacağımı gayet iyi biliyordum. Ama bana ait olan eşyalar konusunda felsefem kedilerle aynı: Bana ait eşyalara benden başkasının dokunmamasını isterim.
Giriş kapısını arkamdan kapatıp ayaklarımı beyaz mermer zemine vura vura mutfağa yöneldim. Anahtarı almak için sırtımdan çıkarttığım çantayı hemen sağımda yükselen geniş döner merdivenin fırlatabildiğim en uzak basamağına fırlattım. Çanta bir tak sesiyle zemine çarptı.
Sağa doğru kıvrılan koridorun ilk odası başka evlerdekinin iki katı genişliğe sahip mutfağımdı. Açlıktan ölüyordum. Ve eğer yarın göreve çıkacaksam bugün düzgün bir yemek yemeyi hak ediyordum.
"Miyav."
Tam buzdolabını açmış içinde ne var diye bakıyordum ki bir şey sağ ayak bileğime sürtünmeye başladı. Başımı eğince o bir şeyin pofuduk, krem rengi bir İran kedisi olduğunu gördüm. "Selam Watson." dedim eğilip nazik hareketlerle sırt tüylerini okşarken. "Beni özledin mi?"Özlemediğini biliyordum. Onun istediği tek şey buzdolabından almak üzere olduğum dünden kalan tavuk butlarıydı. Ama onlar benimdi. Watson'ın bir gün daha kuru mamayla yetinmesi gerekecekti. Çünkü bu akşam onu, Sherlock ve Moriarty'yi bakması için komşum Bayan Addison'a bırakacaktım. Ve o kedilere kuru mama dışında her şeyi veriyordu.
Tavuğu buzdolabından çıkarttım, ısınması için mikrodalgaya koyup beklemeye başladım. Bu arada mutfağa Watson'dan bile daha tüylü kahverengi bir İran kedisi -Sherlock- ve kısa bacaklarına rağmen bir damla su üzerine sıçrayacak olsun koşu hızında Usian Bolt'u geçen Munchkin'im -Moriarty- geldi. İkisi de ayağımın biraz ötesinde durdular. Aç olmadıklarını biliyordum. Yoksa mama kaseleri bu kadar dolu olmazdı. "Tavuklar benim." dedim iri iri açtıkları gözlerine bakarak. Ama yarın çıkacağım görevden dolayı onları yalnız bırakacağımı hatırlayınca tezgahın üzerindeki raflardan birini açıp Ödül Maması'nı çıkarttım. Bunu onları ödüllendirmek için değil, kendi vicdanımı rahatlatmak için yapıyordum.
(İran kedisi ve Munchkin bunlar oluyor arkadaşlar)
Hızlıca karnımı doyurdum. Tabağı bulaşık makinesine yerleştirdim, sonra da yukarı kata çıktım. Watson, Sherlock ve Moriarty de tıka basa dolu karınlarıyla yavaş yavaş peşimden geldiler.
Odamın on yedi yaşında bir genç kızın odasından zerre farkı yoktu. Krem rengi duvarlar BBC Sherlock Holmes posterleriyle kaplıydı. Kitaplığım yine Sherlock Holmes ve onu anlatan başka kitaplarla doluydu. Benim yaşımdaki diğer kızlar için Justin Bieber, 5 Seconds Of Summer, Selena Gomez ne ise, benim için de Sherlock Holmes oydu çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hırsız [Leo Valdez]
FanficNew York'un en güzel yerinde iki katlı ve havuzlu bir villa. Var olan hiçbir canavar size dokunamaz. Kaçmak zorunda değilsiniz. Arada küçük işler yaparak zengin bile olabilirsiniz. Bakın ne kadar da güzel bir hayat! Ve bunun için canınızı falan da v...