Chapter Four: Being A Ice-Sculpter

108 12 1
                                    

Multimedya: Patrick Gowers - The Death Of Sherlock Holmes

{Irene}

  Yeni Nesil Argonotlar'ın bir parçası olmak güzel bir şeydi. Özellikle de canavarların saldırmadığı zamanlarda.

    Normal zamanlarda, canavarlar bana dokunmazlar. Üzerimde bizzat Gaia tarafından yerleştirilmiş bir koruma vardı. Ama anlaşılan, o koruma kalkmıştı, çünkü II. Argo Akdeniz sularına geçiş yaparken karşımıza çıkan, iğrençlik trend olsa moda ikonluğu yapabilecek tarzda canavarların hepsi gayet güzel bir biçimde bana zarar verebiliyorlardı. Bunun ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim olmayan deniz canavarı, patlıcan moru, siyah, kısa dikenlerle kaplı iğrenç dokunacını bana doğru savurduğunda anlamıştım. Eğer melezlik hayatımda tecrübeli olmasam Ceza Tarlaları'nı boylamış olurdum. Ama işte, yıllarını savaşmaya harcamış, diğer Afrodit kızlarına hiç benzemeyen bir Afrodit kızından kıyafet ödünç alan on yedi yaşındaki bir Hermes melezini yere sermek kolay değildi. O yüzden meçlerimi çekip iğrenç deniz canavarını dilimlemede diğerlerine yardım ettim. (Çünkü yapacak daha iyi bir işim de yoktu. [Gaia'dan kaçmayı saymazsak.])

   Ve tabii, birde adının Piper olduğunu öğrendiğim - Afrodit kızının bana Styks nehri üzerine ettirdiği yemin vardı.

  "Ona güvenebileceğimizden nasıl emin olabiliriz ki?"

   Leo, beni toplantı salonu niyetine kullanılan mutfağa çıkarmıştı. Masanın etrafındaki herkes bana bakmadan benim hakkımda konuşuyordu.

   Ama itiraf edeyim: Benim gözüm masadaki kimsenin ellerini sürmediği brownie dolu tabakta kalmıştı.

   "Başka türlü Gaia onu öldürür." diye beni savundu Leo. Kendi kendini benim resmi avukatım olarak atamıştı.

    "Bilemiyorum Leo." dedi gözleri hafif çekik, Asyalıya benzeyen tuhaf çocuk.

     "Hem belki de Gaia'nın planları hakkında bir şey biliyordur."

   Ne?

   Başımı öyle bir hızla brownielerden Leo'ya çevirdim ki neredeyse boynum kırılacaktı. Ben hırsızdım yahu! Ordu generali değil! Gaia'ya oturup savaş planı falan yapıyor degildim hani!

  "Bir şeyler biliyor musun?" diye sordu sarışın çocuk. Çocuğun sesinde umutlu bir ton vardı. Bir şeyler bilmemi gerçekten istiyor gibiydi.

   "Hayır." dedim dürüstçe. "Bir şey bildiğim yok. Gaia'nın savaş planlarını ulu orta herkese yaymak gibi bir alışkanlığı yok. Ama-"

    "Bir şey-" diye konuşmaya başlayan sarışın çocuk duraksadı. "Sen 'ama' mı dedin?

   "Evet. Gaia'nın etrafa benim hain olduğum bilgisini yayması biraz sürecektir. O zamana kadar işinize yarayabilirim. Ayrıca iyi dövüşürüm."

"Peki bize ihanet etmeyeceğine yemin edebilir misin? Styks nehri üzerine?"  Saç örgüsüne bir kuşa ait olamayacak kadar büyük, kırmızı tüyler takmış kız, bana incelediği bir laboratuvar deneği gibi dik dik bakıyordu.

   "Styks Nehri üzerine yemin ederim."

Ettiğim yemine pişman olmamayı diledim içten içe. Artık bu çocuklara da ihanet edemezdim. Şuan tek şansım Gaia'nın fikir değiştirip uyumaya devam etmesiydi.

●○●○●○●○●○●○●○●○●

  "Bu kadar şeyi kontrol altında tutmayı nasıl başarıyorsun?"

   Leo'nun kendi tasarladığı gemi kontrol mekanizması haddinden fazla karışık ve bir hırsızlık görevine maske takarak giden 1880'lere takıntılı bir Sherlock Holmes hayranı için bile fazla abartılıydı.

  "Bunlar sadece Leo dilinde, Bayan Hırsızlık Yapan Barış Tanrıçası."

   Daha kimseye gerçek adımı söylememiştim. Ve daha uzun bir süre söylemeyi de düşünmüyordum. Yüzümü görüp de tanımamış olabilirler ama ismimden? Eminim Melez Kampı'nda arkamdan konuşuyorlardır...

  "Hadi bana gemiyi kullanmayı öğretmeyi dene, büyük ihtimalle hiçbir şey anlamayacağım ama..."

"O kadar da zor değil..." diye başladı Leo. Sonraki saatlerde sadece gemi hakkında konuştuk.

▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪

  "Temmuz ayında neden hava bu kadar soğuk?"

    Gökyüzü gri bulutlarla kaplıydı, deniz dalgaları sertçe gemiye çarpıyordu. Düşen sıcaklıkla gözümü kırpıştırıp duruyordum. Ve bu çok kötüydü çünkü diğer gözüm görmüyordu.

   Nico, havayı bozan Diocletian asası olabileceği, Hazel midesi bulandığı, Frank de onun yanında olmak istediği için alt güvertedeydi. Koç Hedge ise odasında Chuck Norris'le alakalı bir şeyler izliyordu. Bu da üst güvertede sadece Leo, Jason, Piper ve benim olduğum anlamına geliyordu.

   "Ben içeri gidiyorum." dedim, soğuğa karşı pes ederek. "Burada durarak bir işe yaradığım yok zaten, soğuktan gözüm kapanıyor."

   "Diğer gözüne ne oldu?" Leo ellerini kontrol panelinden ayırmadan, sadece başını çevirerek, bakışlarını görmeyen gözüme dikti. "Yaralandım." dedim omuz silkerek. Artık sol gözüm ve çevresi hiçbir şey hissetmiyordu ama o an sanki mantikorun zehirli okunun tam saplandığı yerin acıdığına yemin edebilirdim.

   II. Argo'nun mutfağına gidip dolaplardan bir adet büyülü tabak alıp Leo-Valdez-İşi-Mutfak-Sandalyesi'ne oturdum. Bu sandalyeler Leo tarafından tasarlanmıştı ve diğerlerinin kullanmadığı ama benim bayıldığım pek çok özelliğe sahipti. Mesela sağ koltuk kolaçağının ilk düğmesine bastıktan sonra istediğiniz şarkının ismini söylüyordunuz ve koltuğun baş kısmına bağlı olan kulaklıklarda o müzik çalmaya başlıyordu.

  "Patrick Gowers - The Death Of Sherlock Holmes."

   Keman müziğinin hoş tınısı odayı doldururken, büyülü tabaktan istediğim yemeği rica ettim. Saniyeler içinde tarçınlı, havuçlu kekim önümdeydi. Ama nedense bir tuhaf olmuştum. Melezlerin hayatı hiç bu kadar normal gitmezdi ki!

   Tam çatalı elime almış, kekime batıracakken odanın artık eskisi kadar sıcak olmadığını fark ettim. İçeriye dolmaya başlamış olan soğuk rüzgar, kumaş ceketimin içine girip üşümeme neden oluyordu.

   Çatalı elimden bırakıp elimi iliklemek için düğmelerime götürdüm ama içeriye aniden dolan şiddetli soğuk rüzgar ceketin parmaklarım arasından kaymasına neden oldu.

   "Ne oluyo-"  diye başladım cümleme ama devamı gelmedi. Havadan kar tanecikleri yağıyordu şimdi. Sorun sadece aylardan temmuz olması değildi hani. Burada tavan vardı yahu, gökyüzü değil! Ve birde tavandan yağıyor gibi gözüken kar taneleri tenime yapışmaya başlamışlardı şimdi.

    Kar tanelerinin gitmesi için elimi sallamaya çalıştım ama gitmiyorlardı. Artan kar yağışıyla saniyeler içinde binlerce kar tanesi yapıştı üzerime. Ve bir dakika içinde bir buz kütlesine dönüşmüştüm. Aman ne hoş.

   Eminim ki yılın buzdan heykeli gibi gözükmüyorumdur.

    Evet. Eminim bölümün burada bitmesini beklemiyorsunuz. Ama bitiyor işte. Ben mutfakta buzdan bir heykele dönüştüm, üst güvertede ise Piper birkaç Boread'ı yendi ve günün kahramanı oldu, falan filan....
  

Hırsız [Leo Valdez]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin