2 yıl sonra
"sen bu işleri çocuk oyuncağı zannetmiyorsun umarım ten?" geçen yıllar arasında iyice olgunlaşmış olan genç çocuk oturduğu koltukta doğruldu ve karşısındaki bedene baktı. bir şeyler söylemek istediği için dudaklarını araladı ama susmayı tercih ederken aşağı sallandırdığı bacaklarını yanına çekerek bağdaş kurdu. "beş dakika kaldı." genç kadın ten'e yöneldiğinde yanındaki boş yere oturdu ve televizyonu açtı hızlıca.
ten endişesini saklamaya çalışıyordu ama bir yandan içi kıpır kıpırdı. tabii hayâl kırıklığı yaşamaktan da korkuyordu bir miktar. "hey daha başlamadı mı?" taeyong içeriye elinde bir bardak suyla girdiğinde ten ona başıyla reddederek karşılık vermişti. "endişe etme güzelim, ben seçileceğine eminim." bardağı eşinin parmakları arasına bıraktı taeyong ve yerine oturmadan önce saçlarının arasından öptü.
"tern beni korkutuyor ama taeyong. o gelene kadar gayet umutluydum milli takıma seçileceğimden, ama o geldi ve beni şüpheye düşürdü." ten ufak bir çocuk gibi surat astığında kardeşler birbirine dil çıkartmıştı. taeyong onların bu sevimli hallerine gülümsemekle karşılık verdi ve yanındaki kumandayı eline alıp sesi açtı milim milim.
"milli araya girdiğimiz dolasıyla heyecanla ekran başında kadroyu bekleyen seyircilerimize merhaba demek istiyorum ilk önce.." konuşan tiz sesli hafif orta yaşlı futbol federasyonu başkanıydı. ten arkasına yaslandı hızlıca, taeyong sevdiği adamın heyecanını paylaşmak için elini ona uzattı ve tuttu. "son birkaç yılda birçok yeni çıkış yapan futbolcularımızı sunacağımızı önceden sizlere belirtmiştik ama bu kontenjanı sınırlı tuttuğumuzu da eklemiştik." adam her nefes aldığında ten daha da heyecanlanıyordu.
"endişe etme ten, sakin ol." taeyong gözlerine dönen sevdiğine baktı ama gördüğü büyük bir umutsuzluktu.
"senin için söylemesi kolay, koreli olup tayland milli takımı teknik adamı olmak tarifsiz bir duygudur eminim ki." ten elini gerginliğin verdiği heyecanla taeyong'dan çekmişti.
"geçen sezona kıyasla yalnızca bir değişiklik yaptık, bu da genç oyuncularımıza maalesef ki fazla şans vermeyeceğimiz anlamına geliyor." işte ten için bu son damla olmuştu. bir kırıntı tanesi umudumda duyduklarıyla bittiğinde elleriyle yüzünü kapattı. taeyong tern'e işaret etti yer değiştirmek için. tern onu onaylayıp yerini taeyong'a bıraktığında ten'in yanına oturmuş ve destek olmak için sarılmıştı hiçbir şey söylemeden. "huzurlarınızda yeni bu yılın milli takım kadrosu." ekrandan kaybolan tiz sesli adamdan sonra ten tek gözünü açmış ve ekranda yavaş yavaş adı geçen çoğunu tanıdığı futbolculara bakmıştı.
taeyong tatlı bir gülümsemeyle ten'i izlerken saçlarına öpücükler bırakmayı ihmal etmedi. "bak işte adın yazıyor ten, chittaphon yazıyor bak." taeyong sevgilisini ateşlendirmek istercesine fazla yüksek olmayan bir ses tonuyla konuştuğunda ten emin olmak istercesine başını kaldırıp diğer gözünü açarak baktı. "genç oyuncu kategorisi bu sene sadece senin için açıldı güzelim."
ten emin olmak adına bir defa daha baktı televizyona, sonra bir daha, bir daha ve bir daha. gerçekten de kendi adı yazıyordu. ama onun takıldığı asıl şey taeyong'un söyledikleriydi. "sen biliyordun, sen biliyordun ve bana söylemedin öyle mi lee taeyong?" bundan memnun bir şekilde bakıyordu taeyong ama onun aksine sevgilisi daha sinirli ve ciddiydi. "çok kötüsün taeyong, bana bu stresi yaşattığın için çok kötüsün."
taeyong kendisine gönderilen darbeler eşliğinde yüzünü korumaya çalışıyordu ama ten'in fazla güçlü sayılmayan elleri zaten etkisizdi. "e ama güzelim bu heyecanı yaşamadıkça bir anlamı kalmayacaktı ki, haksız mıyım?" ten duraksadı bu cümleye karşı. haklılık payı vardı taeyong'un belki de ama üzerindeki stres ve heyecanı hafifletmesini beklerdi elbette. "ayrıca tern de biliyordu."
"ben gideyim o zaman." tern aradan sıyrılmak istercesine tüm dişleri görünür şekilde gülümsedi ve ten'in ona bakmaya fırsatı bile olmadan kapıya ilerleyip terk etti evi hızlıca.
artık sadece kendi evlerinde ikisi vardı. ten televizyon kumandasını aldı eline ve kapattı gürültü kirliliğini önlemek için. bu sırada taeyong ten'in cebindeki telefonunu almış ve sesini kısmıştı. "tebrik için arayanları bugün için erteleyebiliriz bence hm?" ten gülümsedi ve yüzüne yakın olan taeyong'un dudaklarına kendininkileri bastırdı. kalbi hâlâ delicesine atıyordu ve bunu taeyong'un hissettiğine de oldukça emindi.
"aklından ne geçiyor seni şuursuz." ten dil çıkartıp eşinin kollarından çıkmış ve ayaklanmıştı. tabii ki taeyong bunu onun yanına bırakmayacaktı ve oda ayaklandı. ten'i karı kendi omzuna gelebilecek şekilde onu sırtına aldığında bacaklarından sıkıca tutmuştu. "saçmalama taeyong ne yapıyorsun, bırak beni." ten ufak bir çocuk gibi çırpınmaya başlarken bir yandan taeyong'un onu yere bırakması için sırtına vurmaya başladı.
"uslu dur chittaphon, şimdi mızmızlığın sırası değil." taeyong halinden memnun bir şekilde gülümsediğinde ten'in kalçasına hafifçe vurmuştu. "ayrıca sen bazen bizim evli olduğumuzu unutuyorsun, hatırlatabilirim istersen?" bu defa kahkahası karışmıştı taeyong'un odaya.
ten ise sadece somurtmakla meşguldü ama bu sırada taeyong zaferi kazanmış bir şekilde yürümeye başladı. "ya nereye götürüyorsun beni?" ten huysuzlanmaya daha da devam ederken derin bir nefes aldı ve taeyong'un konuşmasını bekledi fakat ne yazık ki taeyong bu soruyu cevapsız bırakmayı seçmişti. taeyong adımlarını arka büyük bahçeye yöneltirken ten'in çırpınışları devam ediyordu tabii ki.
"rahat dur ten." taeyong bunu sert bir dille söylediğinde ten kaşlarını çatmış ve çırpınmayı bırakmıştı. çok sürmeden taeyong bahçe kapısını açtığında bahçe etrafında beliren takım arkadaşlarını tepetaklak bir halde görmek zorunda kalmıştı ten. taeyong ise bunu fark edince ten'i sakince yere bıraktı ve önüne aldı küçük bedeni. "sence ben bunu ufak bir tebrikle bırakır mıydım? elbette hayır. bu yüzden kutlamalıyız diye düşündüm hm?"
ten taeyong konuşana kadar gözlerini takım arkadaşlarının gururlu yüz ifadelerinde gezdirmekle meşguldü. taeyong'un sözleri üzerine gülümseyip kollarının arasına girdi ve saçlarını taeyong'un boynuna süttü ufak bir kedi gibi. "seninle evlenmek dünyada ki en güzel şeydi lee taeyong."
taeyong sevdiğinin çenesinden tutup kendisine bakmasını sağlayarak mırıldandı. "hatırlatayım, dünyada ki en güzel şey sensin ten lee."
futbol.
belki de onların kaderini bağlayan bir spor ya da belki de çoktan yazılmış kaderlerinin bir araya gelmesi sağlayan spordu. kim bilir._______
merhaba, üzgünüm sizi yarı yolda bırakmış gibi hissediyorum bu fici erkenden bitirerek ama ileride mentalimi topladığım an bu ficin devamını part 2 olarak yazıp sizlerle tekrar buluşmak istiyorum. bu yüzden beni takipe alıp daha kısa sürede haberdar olabilirsiniz. sağlıcakla kalın, taeten ile kalın. 🩶
ŞİMDİ OKUDUĞUN
football [taeten]
Teen Fictionhyuck00: sana yaptığı teklifi kabul bile etmedin ten. leeten10: o zaman ondan hoşlanmıyordum hyuck, tekrar aynı teklifi yapması için nelerimi vermezdim.