"hey bir sıkıntı var mı?" taeyong telefonun diğer ucundan ten'e seslendiğinde ten etrafı toplama derdindeydi. taeyong'un evinden kendi evine bir fişek gibi uçmuştu adeta haberi duyar duymaz. "ten? orada mısın güzelim?" taeyong bu defa sesini bir tık daha yükselttiğinde ten yukarı uzanan merdivenlerden birer ikişer inip telefonum bulunduğu salona varmıştı. "ten beni duyuyor musun?"
"ney? ne dedin?" ten telefonu eline aldığında son adım olarak salonun pencerelerini açtı havalandırmak için. "böyle stresli bir günde beni tek başıma bıraktın lee taeyong, alacağın olsun."
taeyong adeta ten'in somurtmasını hayâllediğinde küçük bir bebek gibi kıkırdamıştı. "üzgünüm bir tanem ama sevgilimin ailesiyle tanışmaya hazır hissetmedim kendimi suç mu yani?" taeyong dediklerini şirin bir ses tonuyla söylemişti ki ten dayanamasın diye. "ayrıca bence onlarda beni tanımak istemezler yani. ailen ten, bilmiyorum.."
taeyong duraksadığında ten de hafiften kaşlarını çatıp nihayetinde koltuğa bıraktı kendini. "neden istemesinler taeyong, senden iyisini bulabileceğimi sanmıyorum. ki onların da böyle düşüneceğine eminim, endişe etme."
ten'in rahatlatıcı ses tonu ardından taeyong gülümsemişti. "ailen benim gibi normal birine seni uygun göremezse diye endişe ediyorum sadece, anla işte ten. baban ve annen çok kıdemli insanlar, benim gibi.." taeyong'un sesini kesen ten'in bilerek susması için yaptığı öksürük sesiydi.
"ne senin gibi taeyong? ailem her zaman sessiz sakin ve göz önünde bulunmayacağım ilişkileri destekleyen kişiler. dediğim gibi endişe etme anlaştık mı?" taeyong sevgilisini ufak mırıltılar eşliğinde onaylamıştı bu defa. "seni seviyorum ten."
"ben de seni seviyorum sevgilim." ten telefonu öpercesine büyük bir öpücük sesi bıraktığında telefonu kapatmıştı taeyong gülümseyerek. ten ise kapanan telefonunu yanına bıraktığı an kapı sesine dirilmişti hemen. "evet başlıyoruz, zorlu birkaç gün olacak senin için ama halledeceksin." yüzüne sahte bir gülümseme sundu ve kapıya ilerleyerek derin heyecan nefeslerinden sonra açtı kapıyı. anında içeri babası, annesi ve peşlerinde dolanan ellerinde bavul olan adamlar girdiğinde ten çok da şaşırmamıştı bu duruma.
"ten ne kadar büyümüşsün." annesi ten'in yanaklarından tutup burnuna ufak bir öpücük koyduğunda çok sürmeden annesinin kollarının arasında buldu kendini. "zayıflamışsın da, sağlıklı beslenmiyor musun sen yoksa?" oğlunun kemiklerini kırarcasına koca bir sarılma verirken ten ise bu durumdan kurtulmak için çırpınıyordu adeta.
"hadi ama bırak çocuğu nefes alamıyor." babası kalın sesi ardından konuştuğunda onun beraberinde gelen adamları bavulları kapı ağzına bırakıp tekrar çıkmışlardı dışarı. "kasaba gibi bir yerede yaşayacağını düşünmemiştim ten, bu evi çok aramış olmalısın hm?"
ten babasının iğneleyici konuşmalarını takmamak için onu memnun etmeyecek bir gülümseme sunarken bir yandan eliyle salonu işaret etmişti. ailesi önde kendisi arkada salona girdiklerinde babası tekrar konuştu. "uğruna bizi bıraktığın hayaline kavuşman ne kadar güzel chittaphon, başın göğe erdi mi bari?" gözleriyle salonun köşesine astığı futbol madalyasını gösteriyordu bir yandan. "ne kazandırdı sana? tahmin edeyim birkaç kazma dost sadece?" kendince güldü ve madalyaya yaklaştı. "büronun başına geçip bunun gerçek ve daha özellerini kazanabilirdin ten, sahtesi çok yakışmamış sana."
"çocukla uğraşma, gayet mutlu gözüküyor. baksana kendi evini bile kurmuş, düzenini tamamen halletmiş kendisi burada mutlu." babasının aksine oğlunu savunmuştu annesi. yanağına küçük bir moral öpücüğü bırakırken babası bu duruma göz devirmişti.
"tern neden gelmedi?" ten babasına dediklerini umursamadığını belli ederken annesine merakla dönmüştü. çünkü kardeşini de bekliyordu, tek arkadaşını.
"çok istedi ama biliyorsun düğün hazırlıkları yapıyor çok yere koşturması lazım, sözüm olsun dedi." annesinin peş peşe sıraladığı cümlelerin ardından ten üzülse de pek belli etmemişti.
"peki sen evlat, senin kız arkadaşın var mı?" babası koltuğun en uç kısmına kendince yayıldığında ten'in göz devirmesiyle beraber konuştu. "ah pardon, erkek arkadaş demeliydim değil mi? normal olmadığını sürekli unutuyorum kusuruma bakma."
annesi bu duruma karşı sessiz bir uyarıda bulunmuştu ama ten'in içindeki alev topu gitgide büyüyordu. babasına bu defa da cevap vermemişti ve derincesine bir nefes alarak mutfağa ilerlemişti. "chittaphon lütfen babana takılma, her zaman ki hali biliyorsun. büronun başına geçmediğin için kızgın sana."
ikili beraber mutfağa girdiğinde ten ateş püskürten gözleriyle döndü annesine. "hukuk okumak istemiyorum anne, hiç istemedim. ben her zaman futbolcu olmak istedim, sporla ilgilendim. ama babam bunları hep ucuz buldu." annesi oğlunu sakinleştirmek için önüne geçip omuzlarından tutmuştu. "onun aptal ve suçsuzları dahi savunduğu mesleği yapmak istemiyorum. o sikik beyinli insanların ağız kokularını da çekmek istemiyorum, ben futbol oynayacağım anne." annesi bu defa oğluna sarıldığında onu desteklemişti. "ve.. bir erkek arkadaşım var anne."
annesinin bu defa gözleri parlamıştı adeta. çünkü ten taeyong'u söylerken de aynı o şekilde gözlerinden ışık saçılıyordu. "onunla tanışmak için can atıyorum o zaman, en kısa zamanda hm?"
gülümsedi ten. "en kısa zamanda."
_______
çok basit ve sıkıcı bir bölüm oldu farkındayım ama son zamanlarda keyfim çok yerinde değil ve müsait de olamıyorum lütfen affedin, iyi geceler. 🩶
ŞİMDİ OKUDUĞUN
football [taeten]
أدب المراهقينhyuck00: sana yaptığı teklifi kabul bile etmedin ten. leeten10: o zaman ondan hoşlanmıyordum hyuck, tekrar aynı teklifi yapması için nelerimi vermezdim.