Bazı hikâyelerde, aslında çoğu hikâyelerde taraflar aynı, konular farklıydı; Karanlık ve aydınlık. Aslen sorsan, karanlık ile aydınlığın ayrımını yapmayı bilmeyenler, karanlık ve aydınlığı kutuplaştırarak aydınlığı kahraman, karanlığı ise kötü adam olarak nitelendirirdi daima. Doğanın dengesi, asıl doğru olarak kabul edilen buydu zira. Beyaz, aydınlık ve güneş, iyiliği temsil ederdi. Siyah, karanlık ve gece ise kötülüğü.
Bu hikâyenin başrolleri, karanlıkta doğan, siyahı kabullenen kötülerdi. Göreceli bir kavram olan kötülüğü benimsemişlerdi. Zira doğanın asıl dengesine meydan okuyanlar, hiçbir zaman doğanın esas doğru olarak gösterdiğini kabul etmemişti.
Onlar için siyah, karanlık ve gece, iyiliği temsil ediyordu. Kalplerinde iyilik olmasa da.
Bu yüzden siyahlar içerisindeydi; geceye karışmışçasına kalbindeki karanlığı gözlerine, yüzüne ve üzerine yansıtmış, bir pençeyi andıran parmakları önündeki ahşap masanın köşelerini sıkı sıkı kavramış, biraz daha zorlarsa parçalayacakken az önce dile getiriline cümleler belki de bininci kez zihninde tekrar ediyordu.
"Karanlıkların Efendisi'ne eşit olacak kişi, onun için beş kere canını feda edenden asil olandan asil olacak yeşil gözlü bir kız. Bu kız, dokuzuncu ayın ortasında, bir çiçeğin sönüşüyle doğacak. Bu kız..."
Karanlıkların Efendisi'ne eşit olacak kişi... Tekrardan zihninde yankılanan cümle, zihninin duvarlarına çarpa çarpa yavaşça yok oldu fakat siniri ziyadesiyle yerindeydi. "Devamı..." dedi fısıltıyla, o yılanı andıran sesiyle. "Devamı ne?"
"Karanlıkların yüce efendisi, efendimiz..." Çokça çelimsiz, bir o kadar da kıllı ve kir kokan adamın korkudan dizlerinin bağı çözülürken dizlerinin üzerine, yere düştü. Elleri, dudaklarıyla eş zamanlı titremeye başlarken yutkundu. "Bi-bilmiyorum, yüce efendim, duyamadım devamını... O kahin kadın zırvalıyordu yine bir şeyler, bilmiyorum, Yüce Dördüzler'e yemin e-ederim. Dikkate alamadım, unvanınız geçtiğindeyse dinlemeye ko-koyulacaktım fakat o hain-"
Geceye karışırcasına siyahlar içerisindeki adamın ateş kırmızısı gözleri masadan kalkıp korkudan soğuk terler döken ve kekeleyen adamın gözlerine çıktığında, adam kendi cümlesini kendi kesti ve korkuyla geriye doğru kaçmaya çalıştı. Fakat arkasında duran Gececiler, kendisini omuzlarında sıkıca tuttuğunda korkudan gözleri doldu.
"Lordum," dedi, adamı omzundan sıkıca tutan yeşil gözlü. Sağ koluydu Karanlıkların Efendisi'nin. "İzniniz olursa arkadaşın zihninde ufak bir gezintiye çıkarak ne kadar doğru söylediğini öğreneyim." Karanlık Efendisi tepkisiz kaldığında bunu olumlu bir cevap olarak algıladı ve tıpkı söylediği gibi korkudan her an bayılacakmış gibi duran adamın zihninde keşfe çıktı. Bar köşelerinde sarhoşken taciz ettiği kadınları, sokaktaki başıboş kedilere köpeklere salladığı büyüleri ve şans eseri duyduğu kehaneti gördü. Adamın zihninden geri çıktığında, "Maalesef doğru," dedi kısılan sesiyle. "Ancak-"
"Defol." Karanlıkların Efendisi'nin dudaklarından dökülen tek kelimelik cümle, korkudan ağlamaya başlamış adamı ayağa kaldırmaya yetti. Adam hızla lordun eteklerini öptü, sayısız teşekkürler sundu ve kapıdan çıktı. Lord, sol tarafta duran Gececi'ye çenesiyle işaret verdiğinde ise, kapıdan çıkan adamın peşinden çıktı ve saniyeler sonra çığlıklar yükselmeye başladı.
"Lordum..." Karanlık Efendisi'nin en güvendiği adamı ve sağ kolu, ona doğru bir adım atarken kesik bir nefes bırakmıştı. "Efendim, kehanetlerin işleyişi çok farklıdır. Kehanetlerin ucu daima açıktır ve kişi nasıl anlamak isterse kehanet o şekilde işler. Eşit olacak kişiyi sizin için doğacak bir düşman olarak değil de, başka bir manaya yorarsanız belki de-"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇATALLAR ve YILANLAR
FantasyAteş, mutlak güçtü. İsterse havayı zehirleyebilir, suyu yok edebilir, toprağı çürütebilirdi. Ateş asıl güçtü fakat daima hor görülen olmuştu; karşı çıkılan, kötü olarak bilinen, kabul görmeyen olmuştu. Ben ve o ise, bu asıl gerçek olarak kabul edile...