"Kurtar..." Gökten düşen bir kor tanesi, ıslak toprağa karışıp yok olurken özgürlüğü iliklerime kadar hissediyordum. "Kurtar bizi Kalinadera Vesta, ateşi yarat..."
Derlerdi ki; Yanaktan özgürce akarak yere düşen gözyaşı damlası, mangaldaki ateşi yangına çevirir, toprağı bile yakar, suyu kurutur, havayı zehirler.
"Ateşe yaklaş..."
Ve hatta derlerdi ki; burada bir parmak sallansa, yangınlar o parmağın savurduğu havayla yükselir, ateşi harlar, ciğerleri kuruturdu.
Gözümden çıkan gözyaşı damlası yanağımdan özgürce kayarak ıslak toprağa düştüğünde, toprak daha da ıslanmadı. Aksine kurudu. Bir çöl gibi kurudu, zehirli toprak misali üzerindeki çiçekleri ve ağaçları soldurdu, kuruttu ve yok etti.
Gözyaşım, bir ateşe dönüştü. Toprak alev aldı. Toprak yanmazdı ama yandı, su, ateşi söndürürdü ama söndüremedi, hava, ateşi bastırırdı ama bu sefer bastıramadı.
Benim gözyaşım yangınlara, küllere, ateşe ve saf aleve dönüştü; Volkanlar patladı, karanlık bir anda aydınlandı, lavlar saçılırken bana değen hiçbir ateş parçası tenime zarar vermedi.
Bir kükreyiş, büyük bir depreme sebep oldu; yer yarıldı, hayvanlar yarıklara düştü, vaveylalar koparken dizlerimin üzerine düştüm.
"Kalinadera! Ateşi bul!"
Gözlerim açıldığında uzandığım yatakta oturur pozisyona geldim. Kalbimin ritmi kulaklarımda yankılanırken göğsüm hızla inip kalkıyordu, üzerimdeki gecelik ıslanarak tenime yapışmıştı. Ölüm sessizliğindeki odada nefes alışverişlerim yankılanırken tek istediğim ışığı görebilmekti zira perdeleri bile çektiğim için oda kapkaranlıktı.
Işığı istediğim an, odadaki tüm mumlar aynı anda yandı ve odanın içindeki eşyaların iskeletini silik silik görebildim. Bu, korkuyla çarpan kalbimi yumuşattı.
Titreyen elimi havaya kaldırdığımda şıklattım ve sadece iki saniye sonra mumdaki ateşin silik ışığında bir gölge belirdi. Gölge, bana doğru adımladığında ilk silueti, ardından vücudu ve kendisi belirdi.
"Leydim?" dedi gölgeden bana doğru yaklaşan Vlad, hiçte uykusundan uyandırılmış gibi durmuyorken. Daha çok bu saatte onu çağırmama şaşırmış gibiydi. Kıvrımlı kaşları çatıktı; yüz hatları gergin, pençeleri daha da belirgin ve dişleri gereğinden daha sivriydi. Sanırım iş üstündeyken çağırmıştım onu.
"Rüya," dedim ve ardından düzelttim. "Ya da kâbus, ne olarak düşünürsen. Az önce bir şey gördüm ve üç gündür hıfzettiğim kitaplarda rüyalar hakkında hiçbir şey yok." Kenarda duran okul kitaplarını işaret ettim.
"Müsaadenizle, leydim?" Çenesiyle yatağın köşesini işaret ettiğinde olumlu anlamda başımı salladım. Komodinde duran sürahiden bana bir bardak su doldurup verdikten sonra yakınıma oturdu. "Rüya tabiri hakkında az çok bilgim var. Bana rüyanızı anlatırsanız, size tercümesini yapabilirim. Caniler için rüyalar bilinçaltının bir yansıması olarak görülse de, biz sihirliler için rüyalar, geleceğin veya geçmişin habercisidir. Rüyalara çok önem veririz."
"Çok bir şey göremedim, daha çok duydum." Sudan birkaç derin yudum aldım. "İnsanlar çığlık atıyordu; bir kükremeyle birlikte toprakta yarıklar açıldı ve hayvanlar, insanlar, hatta ağaçlar bile o yarıkların içine düştü. Birisi bana, kurtar bizi, ateşi yarat, diyordu."
Gri gözleri mum ışığının ardında parıldarken gözlerimin içine baktı birkaç saniye. "Çığlıklar, zafere işarettir." dediğinde alnımdan akan ter, yanağıma doğru süzüldü. Vlad üzerindeki takım elbisenin cebinden çıkarttığı siyah mendille alnımı sildi. "Bunu asla unutmayın, efendim; çığlıklar zaferdir. Her bir çığlık, her bir zaferi anımsatır. Yarıklar kayıpları, düşüşler ise doğruluşları. Düşeceksiniz, hem de anladığım kadarıyla çok düşeceksiniz. Ama her seferinde daha güçlü bir şekilde doğrulacaksınız. Yarıklar, kaybedeceğiniz kişi ya da canlıyı işaret eder. Kükremeyi bilmiyorum, aynı zamanda sizden kurtuluş isteyen kişiyi de. Sesi tanıdık mıydı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇATALLAR ve YILANLAR
FantasiAteş, mutlak güçtü. İsterse havayı zehirleyebilir, suyu yok edebilir, toprağı çürütebilirdi. Ateş asıl güçtü fakat daima hor görülen olmuştu; karşı çıkılan, kötü olarak bilinen, kabul görmeyen olmuştu. Ben ve o ise, bu asıl gerçek olarak kabul edile...