"Peki dördüncü soruyu kim cevaplamak ister ?" Hocanın sorusundan sonra sınıfta koca bir sessizlik oluşmuştu. Kimse kusura bakmasın ama fizik ne ya!? Anlayan mı var bunu? Normalde derslerim iyidir ama fizik ve kimya hiçbir zaman bu derslerin içine dahil olmadı. Bana söz hakkı vermesin diye hocayla göz teması kurmayıp pencereden dışarı baktım.
"Hadi ama çocuklar, konuyu anlamış olmanız gerekiyor gayet güzel anlattım!" Hee kesin bu yüzden herkes can atıyor sorunu cevaplamak için. "Peki öyle olsun çocuklar ben kendim seçerim o zaman, zaten bana ne isteyen anlar istemeyen anlamaz . Ben maaşımı alıyorum zaten, gerisini siz düşünün!" diyerek bağırdı ve şu klasik hoca pozisyonunda kollarını önünde bağladı. Hoca kendi kendine kavga ediyor resmen, şaka gibi. Böyle düşünmem kıkırdamama sebep oldu ve işte o an hocayla gözlerimiz kesişti. Eyvah.
"Neyi komik buldun canım, bizede anlat istersen." Kaşlarını kaldırdı ve arkasındaki masaya yaslandı.Allah'ım şu hareketlere bak! Hafif bir tebessümle "Hocam aklıma bir şey gelmişti de kusura bakmayın." dedim. Hoca gözlüğünü düzeltti ve derin nefes alıp tahtanın önüne doğru yürümeye başladı. "Peki canım o zaman günün şanslısı sensin, hadi bakalım madem dersi dinlemeyip başka şeyler düşünebiliyorsan bu soruyuda çözebiliyor olmalısın her halde" yutkundum. Kafamı ekrandaki soruya çevirdim ve gözlerim irice açıldı. Bu ne be!? "Eee..." Sustum ve başımı önüme indirip ellerimle oynamaya başladım. Anlamadığımı ve bu soruyu çözemeyeceğimi hocaya göstermek istedim. O da anlamış olacak ki bir anda alkışlamaya başladı. Manyak kadın psikopat mısın nesin, ne bu haller!? " Bravo çocuklar, böyle devam edin. Rezilsiniz rezil! Ama ben size öğretmem gerekeni öğrettim, anlamamanız benim suçum değil! Sınavınızda bol şans."
Kafamı arka çaprazımda oturan kankama çevirdim. Dudaklarını birbirine bastırıp yanaklarını balon balığı gibi şişirmiş büyük bir sıkıntıyla hocayı izliyordu. Gözlerini devirdiği sırada beni fark etmiş olmalı ki bir anda gözüyle çaktırmadan hocayı gösterip gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Bende aynı şekilde karşılık verdikten sonra önüme dönüp not defterimden bir parça kopardım tükenmez kalemle üstüne yazmaya başladım. - ne kadar da sevimli bir hocamız var! - Notu arkamdaki arkadaşıma verip Nala'ya vermesini rica ettim. Çok dikkat çekmemek önüme dönüp hocanın anlattığı soruya baktım. Dirseğimi masanın üzerine koydum ve kafamı elime yaslayıp derin bir iç çektim. Ne bitmez bir gün! Birde pazartesi olduğundan derslerimiz yoğunlukla sayısal. Kısa bir süre sonra durduğum pozisyonu bozmadan kafamı Nala'ya çevirdim ve onunla göz göze geldim. Notumu almış olmalı ki gözünü devirip dudaklarını araladı ve konuşmadan "dimi" der gibi bir bakış attı. Gülümsedim ve başımı tekrar tahtaya çevirdim.
" Bir an ders hiç bitmeyecek sandım!" kafamı Nala'yı onaylayarak salladım ve " Ama bak en azından artık bugün o lanet kadının pis suratını görmeyeceğiz!" dedim. İkimizde gülüşürken çoktan dolaplarımızın bulunduğu koridora gelmiştik. Nala dolabının önünde durdu, bende kendi dolabıma doğru yürümeye devam ettim. Nala'nın dolabı koridorun başındayken benim dolabım ortalardaydı, bu yüzden eşyalarımızı alırken yollarımız ayrılıyordu.
Dolabımın şifresini açtım ve yakınlarımda tanıdık bir ses işittim." Selam June, bir sonraki dersimiz ne biliyor musun?" Kafamı çevirdiğimde bana doğru yürüyen Ace'i gördüm. Bir eliyle demin çıktığımız fizik dersine ait kitabı tutarken diğer elini pantolonunun cebine atmıştı. Yine her sefer giydiği siyah eşofman altı-bordo hırka kombinini yapmıştı. Çok şükür okulun yarısı gibi keko değildi. Tanrım şu an karnımda kelebeklerin uçtuğuna yemin edebilirim! "Aaa bilmiyorum bir bakayım" diyerek kafamı dolabımın içinde duvara yapıştırdığım ders programına çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞIMIN BELASI
RomanceJune Dalton, dünya çapında tanınmış bir teknoloji şirketinin sahibi olan ebeveynlerinin koruma teklifini duyduğunda önce öfkelendi, ardından şaşırdı. Onlar, neredeyse kusursuz bir güvenlik önlemi altında yaşamalarına rağmen, daha fazla güvenlik isti...