-4-

15 5 0
                                    


Diğer arkadaşlarımın da tepkisi beklediğim gibiydi. Lara ve Hazel büyük bir aşkla Zane'e bakakalmış, Silas ve Mac hiç zaman kaybetmeden onunla yakınlaşmaya çalışmıştı.

"Dostum grubumuza böyle bir taşın katılacağını kırk yıl düşünsem aklıma getirmezdim!" Silas'ın heyecan dolu sesi kıkırdamama sebep oldu.

Zane öldürücü bakışlarını Silas'tan alıp bana çevirdiğinde tebessümüm silindi ve bir şeyleri açıklamam gerektiğini anladım.

"Arkadaşlar sanırım bir şeyi yanlış anladınız, Zane bizim bir arkadaşımız veya grubumuza katılan herhangi birisi değil. Kendisi bir koruma ve şu an mesai saatinde. Lütfen işini yapmasına izin verin ve onu rahat bırakın"

---------

"Bu akşam için izin alabilmişsin en azından!" Lara'nın sesiyle kafamı evet anlamında salladım ve makarnamı yemeye devam ettim.

"Siktir, zaman ne kadar hızlı geçmiş!" Silas'ın haykırışıyla herkesin bakışları yemekhanenin kapısının üstünde duran analog saate gitti.

Hazel, "Kalkın, ingilizceye geç kalamam!" diyerek aniden ayağa fırladı ve tepsisini eline aldı. "Benimde biyolojim var..." Nala'da Hazel'in peşinden ayağa kalktığında herkes şimdi ne derslerinin olduğunu söyleye söyleye ayağa kalkmıştı.

"June senin dersin ne?" gözlerimi, bana sorgulayan gözlerle bakan Mac'e çevirdiğimde herkesin ayakta olup, bir tek benim oturmuş olduğumu fark ettim.

Tepemde dikilmiş bana bakıyorlardı. "Benim bu periyodum boş" diyerek akıllarındaki soruyu cevapladığımda gülümsemeden edemedim.

"Bak sen şu ballıya..." diye kafama vuran Lara'ya dilimi çıkardıktan sonra yemeğimden bir çatal aldım.

"Kudurun canlarım"

Silas, "Öyle olsun J, neyse şaka maka geç kalacağız gitsek iyi olur. Okul çıkışı buluşuruz!" diyerek el salladıktan sonra hepsine geri el sallayıp bakışlarımı tabağıma çevirdim.

Yavaş yiyen birisiydim, hemde çok...

Yemekhanede biraz daha oyalandıktan sonra kütüphaneye gitmek üzere ayağa kalkmıştım ki arkamı döner dönmez sert bir bedene çarptım.

Zane.

Varlığını bile unutmuşum. Bütün yemek sırasında böyle ayakta mı dikilmişti?

Geriye sendelediğimde dudaklarımdan hafif bir inilti çıktı. Kim bilir ne kadardır spor yapıyordu, duvara çarpsam daha az acıtırdı.

"Pardon..." dedim ve omuzlarımdan kayıp düşmekte olan çantamı düzeltip yemekhanenin kapısına doğru yürümeye başladım.

Koridorlar, çoğu öğrencinin derste olmasından dolayı boş ve sakindi. Okulun büyük merdivenlerini çıkarken camdan dışarıya bakmadan edemedim. Dışarıda fırtına kıyamet kopuyor, öğlen olmasına rağmen gökyüzünde güneş gözükmüyordu.

Biraz daha yürüdükten sonra nihayet kütüphaneye gelebilmiştim. İki tane sohbet eden kız ve koltuğun birinde ölümüne uykuya dalmış bir erkek dışında kimsecikler yoktu. Kütüphane görevlisi de dahil.

Çantamdan yarım kaldığım kitabımı çıkardım ve camın karşısındaki koltuğa geçip okumaya başladım.

Okuduğum kitap gerilim-polisiye kitabıydı. Ah... böyle kitaplara bayılırım!

"Gözlerim yavaştan kapanıyordu, uykuya dalmak üzereydim ta ki bir ses gözlerimi geri ,irice açmama sebep olana kadar. Dolabımdan hırıltılar geliyordu. Daha neler olduğunu çözemeden kapım yavaşça açılmaya baş-"

Siktir.

Kitabımın en heyecanlı, aynı zamanda da en korkutucu yerinde kalmıştım ki bir anda elektrikler gidip bütün kütüphane karanlığa büründü.

Kitabımın etkisiyle sessiz bir çığlık çıktı ağzımdan. Merak etmeyin, normalde elektrikler kesilince çığlık atan birisi değilim. Sadece şimdi kitapta... hani böyle bir yerde kaldım ya... o yüzden.

Kendimi kandırmayı bırakmalıyım.

"Sakin ol, sadece elektrikler gitti." Zane'in uyuz olmuş sesiyle bakışlarımı sesin geldiği yere yönelttim. "Eğer rahatsız oluyorsan gidebilirsin!" zaten sinirliydim, kitabımın en heyecanlı yerinde kalmıştım.

"Peki gid-" sözünü kesip bir anda "Şakaydı!" diye bağırdım. Her ne kadar bu tavrına uyuz olmuş olsamda beni böyle bir ortamda bırakıp gitmesini istemezdim.

"Telefonun yanında mı?" diye sordum. "Evet." cevabı netti, sorgulamamıştı. "Verir misin? Benimki dolabımda, heyecanlı bir yerde kaldım okumaya devam etmeliyim..." diye mırıldandım. Flaşı açıp telefonu elime tutuşturdu ve "Telefonunu bana ulaşabilmen için her zaman yanında taşımalısın." dedi. 

"Tabi hmm hmm" diyerek hiç zaman kaybetmeden kaldığım yerden okumaya devam ettim.

------

Bu periyot bir saatlikti. Bu da demek oluyordu ki bir saat boyunca istediğim şekilde okulda takılabilirdim. 

O heyecanlı sahneyi okuduktan sonra istemesemde telefonu geri Zane'e verdim. Daha doğrusu beyfendi zorla aldı! Ne o, şarjı bitmemeliymiş gidip kendiminkini almalıymışım.

Bir açıdan haklıydı da neyse....

Elektrikler hala daha geri gelmemişti. Normalde okul kampüsümüzün hemen devreye giren jeneratörü vardı... neden bu kadar uzun sürmüştü ki?

Emindim ki şu an bütün derste olan öğrenciler elektrik olmadığından öğretmenleri tarafında sınıfta serbest bırakılmış arkadaşlarıyla sohbet ediyordu... Evet böyle olduğunu ön görebiliyorum çünkü lisenin ikinci yılı bir kere daha yaşanmıştı. Hiç unutmam bir ders saati kadar sürmüştü ve bütün ders arkadaşlarla en sevdiğimiz yemeğe kadar her şeyi konuşmuştuk.

'Dikkatli adımlar' attığım ve Zane'in beni bol bol çantamdan tutup çöp kovalarına çarpmamı engellediği bir yolculuktan sonra sonunda dolabıma gelebilmiştim. Ne yapabilirim gözlerim zaten bozuk! Karanlıkta daha da kör oluyorum...

Hiç vakit kaybetmeden dolabımı açtım ve cep telefonumu aldım. Kütüphaneye geri yürüyordum ki bir mesaj olduğum yerde dona kalmama sebep oldu.

"Seni görüyorum"


--------------


Kısa bir bölümdü kusura bakmayın!😊 

Eğer beğendiyseniz lütfen oy verebilir misiniz?💞

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 27 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BAŞIMIN BELASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin