10

514 49 10
                                    

"Minho, bak sakin ol söyleyeceğim."

"Changbin siktirtme belanı, Jisung nerede cevap ver bana."

"Yoğun bakımda."

*****

Birkaç saat önce.

Jisung Changbin'e artık yük olmak istemediği için eve dönmüş, uyumak için hazırlanıyordu. Yatağa uzandı ve Minho'nun kokusunun gitmeye başladığını fark ettiğinde iç çekti hüzünle, özlemişti onu, hemde çok fazla. Gözlerini yumdu, uykuya bırakıyordu kendini tam fakat gelen seslerle korkuyla gözleri ayrıldı. Yutkundu, karanlıktan korktuğu için gece lambaları açıktı fakat biri yürüyordu. Jisung aklında binbir senaryoyla zorla ayaklandı ve eline sert bir şey alarak sessizce adımladı salona doğru, arkasında hissettiği bedenle yutkundu ve ona dönecekken yediği sert darbeyle yere yığıldı, karşısındaki beden intikam almak istiyor gibiydi.

Oğlan yere yığılırken elindeki vazo da paramparça olmuş, kırılma sesi yankılanmıştı mahallede. Oğlanın zayıf bedenine bir iki tekme atıldı, elindeki silahı doğrulttu adam, baygın çocuğa doğru. İki el ateş etti, silahını temizledi ve beline tekrar yerleştirip hızlı adımlarla kaçtı oradan.

Changbin kırılma sesleri duyduğunda şüphelenmişti fakat önemsemeden Chan'la konuşmaya devam etmişti. Kulaklarını dolduran silah sesleriyle kaskatı kesildi, ardından hızlıca ayaklandı, evden nasıl çıktığını anlamamıştı. Jisung tehlikedeydi zaten bir aydır, kesinlikle ona bir şey olmuştu,; her ne kadar olmamasını diliyor olsa da. Karşı eve koştu, kapı aralıktı. Küfürler yağdırarak içeri koştuğunda kanlar içinde yerde yatan bedeni görmesi şok etkisi yaratmıştı. Changbin kendine zar zor geldi, ambulansı hızla ararken eğilip nabzını kontrol etmişti Jisung'un, onu eve yolladığı için kendinden binlerce kez nefret etmişti.

Birkaç dakika içinde gelen ambulansla apar topar hastaneye gitmişlerdi, müdahale edilirken Changbin, Chan'a hemen döneceğini yazmış, ona olanları söylememişti. Chan'ı şüpheye düşürmüştü doğrusu bu, Changbin ise ameliyata alınan çocuğun arkasından endişe dolu gozlerle ve titreyen elleriyle bakıyordu.

Ameliyathanenin kapısının önüne bir köşeye eğilip oturmuş deli gibi titriyor olması daha çok sinirlendiriyordu onu, eli ayağı titriyordu, saçlarından geçirdi parmaklarını. Kapılar araladığında hızla ayaklandı fakat Jisung hâlâ baygın halde, sedyedeydi.

"Doktor! İyi değil mi o?! Bir şey söyle!"

Doktor, yoğun bakıma götürülen Jisung'a baktı, ardından Changbin'e.

"Durumu çok kritik, mermi akciğerine kadar inmiş. Yaşam mücadelesi veriyor, yoğun bakıma alınacak."

Changbin öylece kaldığında, tansiyonu bir anda düşmüş, gözünün önü kararmıştı. Hemşireler hızla müdahale edip onunla ilgilenirken o hâlâ şoku atlatamamıştı.

Sabaha kadar yoğun bakım kapısı dışında hâlâ şok etkisindeydi, bir de bunu Minho'ya açıklamak vardı ki Minho aramıştı onu. Zar zor toparladı kendini ve açtı telefonu.

"Changbin, Jisung aramalarıma dönmüyor, mesajlarıma bakmıyor. Noldu bu çocuğa? Bir şey mi yaptım ben? İyi mi? Delireceğim amına koyayım."

"Minho."

"Cevap versene Bin!"

"Minho, bak sakin ol söyleyeceğim."

"Changbin siktirtme belanı, Jisung nerede cevap ver bana."

"Yoğun bakımda."

*****

Minho şok geçirmişti bir anda, telefon yere düştüğünde o da bir anda bayılacak gibi olmuş, tezgaha tutunurken dizleri üzerine düşmüştü. Mutfağa giren Felix onu gördüğünde koşa koşa yanına varmıştı.

"Abi? İyi misin noluyor"

"Jisung..."

Minho'nun gözleri ayrılmış halde boşluğa bakarken, bir de üstüne dolmuş, yanaklarından gözyaşları süzülüyordu. Felix acele acele telefonu alarak Changbin'e ne olduğunu sorduğunda duyduğu şeyle o da şoka girmişti.

"Abi, sakin ol lütfen bak. Jisung, iyi ben eminim."

"Nefesim..."

Minho'nun ağlaması şiddetleniyor olmasına rağmen yüzünde şaşkınlık dışında hiçbir ifade yoktu, kendine gelmesi yarım saatini almıştı, tir tir titreyen elleriyle bilet almıştı en yakın saate.

"Lix, Chan'ı ara. Ben dönüyorum, biliyorum biz görüşemedik uzun zamandır ama"

"Abi, git lütfen. Jisung'un sana ihtiyacı var."

Minho zar zor ayağa kalkabilmiş, Felix sayesinde eşyalarını toparlayıp yola çıkmıştı. Tek sorun on küsur saatlik yol boyu nasıl sakin kalacaktı. Aklına gelen kötü senaryolarda kurtulmaya çalışarak bindi uçağa, delirecek gibi hissediyordu kendini. Stresi midesine vurmuş, yol boyu defalarca midesine ne girdiyse geri çıkmıştı, zaten boğazından da bir şey geçmiyordu doğrusu. Yol boyu deli gibi sevdiği çocuğu düşünmüştü, uçak indiğinde ise telefona bakmaya cesaret edememişti, aklından geçen kötü ihtimalle eden birini girmeye hazır değildi. Changbin almıştı onu, hastaneye dönüyorlardı şimdi.

Vardıklarında Minho apar topar yoğun bakıma ilerledi, sadece camın ardindan görebildiği çocuğa baktığında dizlerinin bağı çözülmüştü. Daha fazla kendini taşıyamadı, yere çökerek oturdu ve başını elleri arasına alarak ovuşturdu. Yine ağlamaya başlamıştı farkında olmadan, kaybetmekten deli gibi korkuyordu, tek dayanağını kaybetmekten korkuyordu.

"Hayır hayır hayır hayır."

Kendi kendine sürekli bu kelimeyi tekrar ederken titremesi artıyordu, Changbin onu sakinleştirmeye çalıştıkca daha fena oluyor, deli gibi titrerken ağlamaya devam ediyordu.

*****

"Ye şunu Minho."

Changbin oğlana uzatmıştı elindeki sandviçi, Minho zar zor gözlerini açarak konuştu fısıldar gibi.

"İstemiyorum."

"Beş gündür yemek yemiyorsun, uyumuyorsun. Mahvoldun."

"Ben zaten Jisung'u öyle gördüğüm an mahvoldum Changbin."

Minho başını dizlerine yasladı, yüzü soluk, gözlerinin altı mosmordu uykusuzluktan. Jisung beş gündür aynıydı, durumunda bir değişiklik yoktu ve yaşam mücadelesi içindeydi. Doktor onlara 'her ihtimale hazır olun' dediğinden beri Minho tamamen çökmüştü.

"Hâlâ bulamamışlar kimin yaptığını."

Konuşmaya bile mecali olmayan Minho, kupkuru dudaklarını araladı.

"Onu bulduğum yerde öldüreceğim."

*****

Yazım yanlışı varsa düzeltirim sonra
Cokagladimbn

You belong to me, Minsung ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin